31 Ağustos 2010 Salı

Elveda 4-3-3 Hoşgeldin Misimovic!

Rijkaard’ın tavşanı 4-3-3

Rijkaard ve Neeskens’in dilinden düşmeyen bir şey var: 4-3-3. Türkiye’ye geldiklerinde Barcelona deneyimleri ile heyecan yaratan, taraftarın devrim beklediği ikilinin oyun felsefesinin “en basit” tanımıydı 4-3-3. Bu yüzden türlü eleştiriler aldılar, ben yaparımcı olmak yerine yerel konjüktüründe değerlendirilmesi ve ona göre oynanması gerektiği, oyuncu kadrosunun sisteme uygun olmadığı veya sistemin Türkiye’ye uygun olmadığı gibi birçok şey. Özellikle bu sene başı itibariyle hemen hemen iflasın eşiğine gelmiş Galatasaray’da sertlik derecesi artan eleştrilere rağmen bu sihirli diziliş değişmeden mevcudiyetini korudu. Fakat artık bugün değişen bir şey var.

Misimovic

Transferin son gününde bir haftadır adına aşina olduğumuz Wolsfburg’un oyun kurucusu ya da başka bir deyişle “10 numarası” Misimovic’in G.Saray ile anlaştığı duyuruldu. Oyun zekası ve top tekniği üst seviyede, forvet arkası oynayan, agresif olmayan bir oyuncu. Stilini genel olarak ister Alex’e benzetin ister Mesut Özil’e. Bu özellikleriyle Misimovic’e 4-3-3 sisteminde yer bulabilir miyiz? Rijkaard’ın felsefesi aynı kalabilir ama malum dizilişin kökü aynı kalmak şartıyle Misimovic ile bir takım değişikliklere uğrayacağı muhtemel. Pek koşmayı sevmeyen Misimovic’i forvet arkasına banko yazarsak elimize 4-3-3’ten bozma 4-2-1-3, 4-2-3-1- 4-3-2-1 gibi dizilişler geçecek. Diziliş her ne kadar oyun felsefesinin tamamını oluşturmasa bile temel taşlardan biri olduğu için ve ilk onbirin sahaya dağılımını birebir etkilediği için önemli. Rijkaard 4-2-3-1 ve çeşitli varyasyonları Barcelona’da denemişti. Bu onun G.Saray’da illa “saf 4-3-3” dizilişine bağlı kalmayacağının göstergesi. Zaten Misimovic gibi sezonun G.Saray adına en değerli transferi bir çok fikri değiştirmeye yeter de artar bile.

4-2-3-1

Ben G.Saray’ın artık sahaya bu şekilde dağılacağını düşünüyorum. Rijkaard’ın Barcelona’da denediği hatta Türkiye’deki Röportajlarında 4-2-3-1’de oynayabiliriz dediğini hesaba katalım Arda ve Elano kanatlardan içeri katederek oynayacaklar. Daha çizgiye paralel bir oyun yani. Parantez içinde yazılı alternatifler Rijkaard’ın seçimine bağlı olacak artık. Bana kalırsa Elano her şartta ilk onbirde kendine yer bulmalı. Bu bir tercih meselesi. Bu haliyle kağıt üstünde Alex’li F.Bahçe’den pek bir farkı gözükmüyor haliyle.


4-2-1-3

Aslında hemen hemen aynı şey. Misimovic’in oyun karakteri onu orta üçlüden kopardığı için o sahadayken kağıt üstünde G.Saray için üçlü orta sahadan bahsetmek mümkün olmuyor. Olsa olsa bu grafikte olduğu gibi 4-2-1-3 diyebiliriz. Burada Arda ve Elano için daha forvet karakterli bir görev, yani üstte belirttiğimiz anlayışın tam tersi. Pozisyonun gelişimine göre içerden kanatlara kayma söz konusu.


4-3-2-1

Rijkaard’ın geçmişte denediği yine uygulaması muhtemel bir 4-3-3 klonu. Orta sahayı Misimovicten ayırıp Elano’yu oraya monte ediyoruz. Misimovic ve Arda forvet arkası mevkisini “ekstra forvetler” olarak dolduruyor. Bir nevi 4-3-2-1. Oyunu daha çok göbekten oynama müsait, kanat varyasyonları hızlı beklerin katkısına bağlı biraz da.


Aslında başlığı attığım gibi bu bir veda değil, düzenleme. Tekrar söylemekte yarar görüyorum elbette diziliş bütün bir oyun felsefesini açıklamak için yetersiz kalacaktır. Ama oyunun temel taşlarından ve ilk onbirin şekillenmesinde belirleyici olduğu için önemli. F.Bahçe yıllardır Alex’i forvet arkasından ayrı bir yere koyamadığı için sistem bozmuyor belki de. Bir oyuncu nelere kadir! Misimovic’in nelere kadir olduğunu da yakında göreceğiz. (taktiksel olarak)




a

Defans ararken: Servet mi lazım Neill mi?






Transfer sezonunda son güne gelinmesiyle ortalık iyice kızıştı. Galatasaray iki önemli transfer açıkladı, onu ayrıca değerlendiririz. Aykut Kocaman’ın işaretiyle F.Bahçe’nin gündeminde büyük ihtimalle bir stoper transferi olduğu anlaşıldı. Klişe olacak ama geç kalındı ya da daha sert olsun; şimdi mi aklınıza geldi? Özellikle Avrupa Kupası macerası sonlanmış ve transfer sezonunun son günü gelmişken. Bu muhtemel stoper, acaba ismi üzerinde önceden mutabaka varılmış, örneğin Aykut Hoca’nın en azından geçen sene izlediği not ettiği bir futbolcu mu olacak yoksa karga tulumba belirlenecek bir isim mi? Elbette belli bir oyuncu havuzuna sahiptir kulüp fakat planlı transfer ile “bir anda” ya da “son anda” transfer arasında keskin farklar vardır.

Basında adı geçen oyuncu Saint Etienne’den Moustapha Bayal. 1.94 boy 90 kilo ağırlık. Cüsse devasa. Bildiğiniz Servet modeli. Hızlı değil zaten bu beklenemez de. Defansı öne çıkarmak, alan daraltmak topa sahip olmak isteyen Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan stoper tipi bu mu? Hemen hemen aynı felsefeleri kendilerine düstur edinmiş iki örnek hoca var elimizde; Rijkaard ve Schuster. Biri milli stoperimiz Servet Çetin’i diğeri geçen sezonun büyük transferi Matteo Ferrari’yi dışladılar. Rijkaard Lucas Neill’i transfer ettirdi yanına da Emre Güngör’ü koydu bir dönem. Emre başarılı olabilse hala takımda ve ilkonbirde olabilirdi. Schuster Sivok’a sarıldı, adam fazlaysa Ferrari’yi gönderin Zapotocny kalsın mesjaı verdi. Bilica ve Lugano’nun (kesilecek olan Bilica olduğu için Bilica diyelim) hataları ve ağırlığından şikayet eden kulüp Moustaha Bayal’ı mı transfer edecek? Defansif yeteneği ne kadar iyi olursa olsun F.Bahçe’nin bizzat Aykut Kocaman tarafından açıklanan felsefesi içinde daha çabuk, ve topla az da olsa oynayabilen bir stopere ihtiyaç var. Fenerbahçe’nin Servet’e değil Neill’a ihtiyacı var.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Zlatan İbrahimovic Milan taraftarının önünde (video)

Yeteneğine sonsuz güvendiğim İbrahimovic'in Barça'dan ayrılmasından üzüntü duyuyorum. Milan'a gitmesini ise bir Juventus'lu olarak tehlikeli. Guardiola ile ne olduğu henüz su yüzüne çıkmamış sorunlar onu İtalya'ya döndürdü. Üstelik Barcelona'nın transferinde harcadığı para ve Zlatan'ın yetenekleri gözönüne alındığında sudan ucuz denebilecek bir rakama. Yaşının ilerlediği de bir gerçek tabi. Pazar günü oynanan Milan'ın ligdeki ilk maçından önce taraftarın karşısına çıktı İbrahimovic. Videolar gözükmezse sayfayı yenileyin (F5 tuşu ile)

<a href="http://video.msn.com/?mkt=en-us&brand=foxsports&from=sp&vid=e3bd2c3f-4493-4ffb-b605-96d659e848cc" target="_new" title="Ibrahimovic is celebrated in Milan">Video: Ibrahimovic is celebrated in Milan</a>

Artık uğurlu mu geldi bilinmez açılış maçında şov yapan Milan Lecce'yi 4-0 yendi. Milan ilk yarım saatte bitirmiş Lecce'nin işini. Berlusconi'nin istediği hücum oynayan Milan geri gelecek mi dersiniz? Son gol emektar Inzaghi'den. Birkaç gün önce Ustalara Saygı başlığında bahsetmiştik Inzaghi'den. Madem skoru verdik golleri de verelim.

Ac Milan - Lecce 4-0
(Pato 2, Thiago Silva, Inzaghi)

<a href="http://video.msn.com/?mkt=en-us&brand=foxsports&from=sp&vid=e420215f-0273-475b-9441-06059172329c" target="_new" title="Serie A Highlights: AC Milan/Lecce">Video: Serie A Highlights: AC Milan/Lecce</a>

Benim için Aykut Kocaman


Benim için Aykut Kocaman;

Şans vermek demektir. İlk onbir hakkının kimsenin tapulu malı olmadığının kanıtıdır. Aynı zamanda iyi oyuncunun bile dinlendiği, yedek oyuncunun hazırlandığı sistemin sahibidir. Alex olsun başka biri olsun, isimlere takılmadan takım olmaya çalışmaktır. Fertlerin takım kurtardığı değil, takımın fertleri yücelttiği sistemin mimarıdır. Koskoca kulüpte Deniz Barış’ı sağ açık oynatacak kadar küçülmüş zihniyetin bitiği noktadır.. Benim için Aykut Kocaman, Okan’ı oynatmaktır.

Benim için Aykut Kocaman;

Çözüm üretmek demektir. Farklı maçlara, farklı ihtiyaçlara binaen, değişiklik yapabilmek demektir. Oyuncu değişikliklerinin dakikası dakikasına bilindiği, tek renk Fenerbahçe’nin sonudur. Benim için Aykut Kocaman Young Boys maçında Alex’i oyundan almak, Trabzon maçına 2 forvetle çıkmak, Manisa maçında Okan’ı oynatmaktır.

Benim için Aykut Kocaman ezber bozmaktır, değişimdir.




a

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Son model Juventus: 2010-2011


Başına gelenlerden sonra yeniden Serie A’ya çıkan fakat iyi bir performans gösteremeyen Juventus yeni sezona birçok değişiklikle birlikte girdi. Takımın başına Sampdoria’dan Luigi Del Neri’yi getirdiler. Transfer sezonu baya hareketli geçti ve henüz bütün adımlar atılmış değil. Del Neri yönetiminde çıktıkları Uefa Avrupa Ligi elemelerinde oynadıkları 4 resmi maçtan galip ayrıldılar. Milan’a karşı penaltılarla kazanılmış bir de Berlusconi kupası var.

Transfer Sezonu

Transferin en hareketli takımlarından biri olan Juventus eski günlerine dönebilmek, kulübün hem İtalya’da hem Avrupa’da eski saygınlığına dönmesi için çok çalışıyor. İlk onbirde oynayacak bir çok oyuncu kulube dahil oldu ve birçoğu da yolda. Juve bu sezon alternartifi bol bir kadroya sahip olmak istiyor.

Leonardo Bonucci (Stoper)
Bari’den transfer olan genç stoper Bonucci görünüşe bakılırsa ilkonbirde şimdilik Chiellini’nin partneri durumunda. Ama Juve’nin bir stoper arayışı daha içinde olması onu rotasyonun içiner sokabilir.

Marco Motta (Defans Bek)
Juve’nin en önemli, nokta transferlerinden. Roma’dan gelen Motta sağ bekin tartışmasız sahibi olacak. Geçen sezonun Zebina ve Grygera ile geçirilmiş olmasından sonra çok doğru bir transfer.

Jorge Martinez (Kanat / Forvet)
Catania’dan etkili bir performans sergileyen Martinez her iki kanatta ve forvette görev alabilir. Teknik ve iyi top sürebilen bir oyuncu. Muhtemelen rotasyon içinde kullanılacak.

Simone Pepe (Kanat)

Udiniese’nin milli futbolcusu Pepe için diyecek çok fazla bir şey yok. İlginç olan Krasic transferiyle birlikte aynı mevki için iki önemli oyuncu bulunması. İki futbolcudan biri ters kanatta ya da ikinci forvet gibi değerlendirilebilir.

Milos Krasic (Kanat)
Fenerbahçe’yi oldukça uğraştırdıktan sonra başından beri istediği  takıma transfer oldu CSKA Moskova’lı Krasic. Fiziki özellikleri nedeniyle yeni Nedved gibi lanse edilse bile oyun karakterlerinin benzediğini düşünmüyorum. Hem Nedved dediğin kolay yetişmiyor :) İlkonbirde nasıl değerlendirilecek merak ediyorum.

Alberto Aquilani (Orta Saha)
Açıkcası özellikle Mascherano kaybı ile Liverpool’un neden gönderdiğini anlamadığım bir oyuncu Aquilani. Juventus içinse tabi doğru bir transfer. Tiago’yu tekrar Madrid’e yollayan Juve beklentileri karşılamayan Melo’da düşünüldüğünde akılcı bir transfer yaptı.

Quagliarella (Forvet)
Juve’nin Napoli’den transferi. Dünya Kupası’ndaki yeteneksiz İtalya kadrosunda Lippi’nin fazla şans vermemesini anlayamamıştım. Uzaktan şutları, oyun kurma özelliği olan bir forvet. Yorgun Del Piero’nun yükünü hafifletecektir.

Ayrıca Milan’dan kaleye Stotari ve Parma’dan Lanzafame alındı. Lanzafame’yi pek tanımadığımdan bir şey diyemiyorum. İki kanatta oynayabilen gole dönük, hızlı bir oyuncu.


Kadrodan ayrılan oyuncular:
Almiron (m, Bari), Cannavaro (d, Al Ahli), Chimenti, (gk, emekli), Caceres (d, Barcelona), Immobile (a, Siena), Marrone (m, Siena), Molinaro (d, Stuttgart), Yago (m, Villarreal), Giovinco (m, Parma), Poulsen (m, Liverpool), Ekdal (m, Bologna), Tiago (m, Atletico Madrid), Diego (f, Wolfsburg)

Tabi en dikkat çeken isim Diego. Biraz erken gönderildiğini düşünsem de yapılan transferlerin Diego’nun açığını çoktan kapattığını söylebilirim.

Kuvvetli spekülasyonlara göre Juve defansın sol kanadı için Sampdoria’dan Reto Ziegler’i transfer etmek istiyor. Ziegler- Grosso takası gündemde. Yine ilaç niyetine bir transfer olacaktır. Bununla birlikte bir stoper arayışı içinde olan Juve S.Etienne’den Benalouane ile anlaşabilir. Benalouane sol bek olarak da oynayabiliyor ama hücum gücü açısından yetersiz kalacaktır. Eğer o niyetle alacaklarsa yanlış olur, Ziegler daha doğru bir isim. Stoper için alternatif isimler Demichelis ve Kyrgiakos olarak gözüküyor.
Forvet konusu tamamen çözüme ulaşmış değil, Amauri bir ay kadar sakatlandı lig öncesi. Ortalıkta dönen Dzeko ismi havada kaldı. Trezeguet'de muhtemelen ayrılacak. Gündemde yeni bir isim olmadığına göre fovet bahsini Quagliarella ile kapatmış olmalılar.

Dünyada değişmeyen bir sempati beslediğim ender takımlardan olan Juventus’un bu sene iyi bir sezon geçirebilir. Yeni stad gelecek sezon açılacak. Sezonu iyi geçiren “şampiyon” Juventus gelecek sene yeni stad ve yeni gelirlerle birlikte çok daha güçlü transferler yapabilir. Ama bunu için başarılı bir sezon şart gibi gözüküyor.

UEFA Grubu Rakipleri: Manchester City, Salzburg, Lech Poznan


İlk 5 maç
     Bari          -      Juventus  (Yarın)
    Juventus     -     Sampdoria
    Udinese     -     Juventus
    Juventus     -     Palermo
    Juventus     -     Cagliari






a

Fantastik Yıldızlar: Drogba, Messi, Tevez, Ronaldo...

ImagineFX isimli dijital resim dergisinin fantastik futbol karakterleri yarışması sonunda ortaya gerçekten fantastik çizimler çıkmış. Hepsi ilginç ve güzel fakat neden bilmiyorum Ronaldinho çizimine kanım ısındı :) Sizin oyunuz kime?















İsimler sırasıyla; Didier Drogba, Carlos Tevez, Frank Ribery, Lionel Messi, Ronaldinho, Wayne Rooney, Michael Ballack, Nakamura, Lucio, Gomes, Robin van Persie ve Cristiano Ronaldo.

27 Ağustos 2010 Cuma

Elemelerin Süpriz Takımları

1. Braga


Her ne kadar bir yükseliş içinde olduğu gözlense bile Braga’nın Sevilla’yı her iki maçta da yenip Şampiyonlar Ligi’ne kalması elemelerin en büyük süprizi ve başarısı olarak göze çarptı. Sevilla’dan önce Celtic’i de 3-0 ve 1-2’lik skorlarla eleyen Braga elemelerin açık ara en popüler takımı.


2. Rapid Wien


Lige iyi başlamasına rağmen Milner’ın satışı ve Newcastle’dan aldıkları 6 gollü yenilgi ile krize giren Aston Villa’yı Villa Park’ta elde edilen galibiyetle elemek yine de kolay bir iş değil. Kendi sahasında aldığı 1-1’in rövanşında Rapid Wien iki kez yenik duruma düşmesine rağmen rakibini 3-2 yenerek adını Uefa Avrupa Ligi gruplarına yazdırdı. Üstelik Beşiktaş’ın rakibi olarak.


3. Utrecht


Celtic gibi zengin bir kulüp önünde Utrecht kendi sahasında çıkacağı maça ilk maçta alınan 2-0’lık yenilginin dezavantajıyla çıktı. Bizim takımlarımız 1-0’ı nasıl çeviririz diye kara kara düşünürken bu işin yolunu Utrech gösterdi: 4-0 yenerek. İlk 20 dakikada gelen 2 penaltı golü işleri kolaylaştırmış olsa da geri kalan 70 dakikada 2 gol daha bularak rakiplerini elemeleri haklı gayretlerinin ödülünü almalarına sebep oldu.


4. Karpaty Lviv


Galatsaray’a rakip olduklarına ismine aşina olmadığımız bu takımın geçmişinde de parlak hamleler olmadığını görünce kurayı kolay bir tur olarak niteledik. Ama Ofk Belgrad karşısında sallanan Galasataray Karpaty karşısında yere oturdu. Karpaty 2-2 ve son dakika mucizesi ile  1-1’lik beraberliklerle deplasman gol kuralı ile Uefa Avrupa Ligi'ne adını yazdırdı.


5. Sporting Lisbon


Normal şartlarda Sporting Lisbon gibi Avrupa görgüsü ve başarıları olan bir kulübün elemeleri geçmesi sürpriz sayılmaz, üstelik Brondby gibi bir rakibe karşı. Fakat ilk maçta kendi sahalarında aldıkları 2-0’lık şok yenilgi her şeyi altüst etti. Mucizeyi gerçekleştiren, deplasmanda 90+1’de gelen Yannick Djalo’nun golü ve 3-0’lık galibiyetti. S.Lisbon 2-0’ın rövanşını deplasmanda 3-0 alarak Uefa gruplarına kalmaya hak kazandı.

Jüri özel ödülü: Young Boys

Şampiyonlar ligi 3. Ön eleme turunda F.Bahçe’nin rakibi olduğunda küçümsenen Young Boys iki maçta da farkı kaçırıp eledi Fenerbahçe’yi. Türk basını F.Bahçe’yi kötülemek adına Tottenham karşısında aldıkları 4-0’lık skorla onları küçümsese bile ilk maçta Tottenham’a ecel terleri döktürdüklerini unutmamak gerek. 3-0 öne geçtikleri maçı gol yemeden tamamlasalar belki Tottenham ikinci maça daha gergin çıkacaktı. Her ne olursa olsunhem F.Bahçe hem Tottenham karşısındaki performansıyla Şampiyonlar ligine kalamasa bile Young Boys elemelerin sürpriz ve dikkat çekici takımları arasında yer almasını bildi.


Filippo Izaghi: Ustalara saygı

Bu rakam da geride kaldı artık!

Filippo Inzaghi belki birçok insanın favori futbolcularından biri olmayabilir. Ne çok hızlı, ne çok teknik ne de inanılmaz şutlara sahip. Onu safkan forvet yapan ceza sahası içersindeki başarısı. Düşe kalka stili, ofsaytta kaldığı kadar ofsayttan kaçan ve kendini unutturan yapısı, doğru koşular, muhteşem bir sezi ve 37 yaşında kariyerine sığdırdığı 300'den fazla gol. Milan'ın Nou Campt'ta Barcelona ile oynadığı maçta kendini yeniden hatırlattı bana. Herkes Ronaldinho'nun Barça takımıyla hoş sohbet anlarına odaklanmışken artık tam anlamıyla "kurt" sıfatlı golcüden enfes bir gol geldi o gece. Görünen o ki Inzahgi bu yaşında ne gol heyecanını ne de oyun heyecanını kaybetmiş. Youtube ile sorun yaşayanlar sitenin hemen sağ tarafındaki açıklamadan yardım alsınlar.





Futbol kariyeri Piacenza'da başladı ama gol kariyeri 19 yaşındayken 92-93 sezonunda kiralık olarak forma giydiği Serie C1 takımı Leffe'de 21 maçta attığı 13 gol ile başladı. Verona ve Piacenza'da birer sezon devam eden Inzaghi en golsüz günlerini Nevio Scala'nın yönettiği Parma'da yaşadı. Zola ve Faustino Asprilla'nın gölgesinde kalan "genç" Inzaghi 15 maçta sadece 2 gol atarak ismini parlatacağı Atalanta'ya geçti. Atalanta'da attığı 23 gol ona Juventus'un kapılarını açtı. Bir Juventus sever olarak Inzaghi'yi sevmem böyle başlar. Juve ile gollerine devam eden Inzaghi (Juve adına 57 gol) Lippi'nin kuılüpten ayrılması sonucu göreve gelen Ancelotti ile yıldızı pek barışmadığından 2001 yılında Fatih Terim'li Milan'a transfer oldu. Kaderin cilvesi olsa gerek Ancelotti ve Inzaghi'nin yolları Milan'da tekrar kesişecekti.

2007 Şampiyonlar Ligi Finali Maçın Adamı

Resmi maçlarda atılmış 311 gol. Serie A'da 153, Avrupa kupalarında 68, milli takım adına 25 gol. İtalya'da tüm zamanların en golcü dördüncü futbolcusu. Kariyeri gol atmakla geçmiş bu adam için Alex Ferguson'un "ofsayt çizgisinde doğmuş" dediği söyleniyor. Enteresan vuruşların, zor gollerin adamı Inzaghi. Başka bir golü ile noktayı koyalım. Nasıl pozisyon aldığına dikkat.






Bugünlerde Bordeaux taraftarı olmak


Bu kızlar gibi mutlu değillerdir sanıyorum. Kötü biten geçen sezonun ardından bu sezon da kabus gibi başladı. Blanc'ı kaybedeceklerini biliyorlardı zaten. Chamakh'ın Arsenal yolculuğu da fazla süpriz olmadı. Bunların üstüne Gourcuff gibi bir yetenek, şampiyonluk yarşındaki en ciddi rakiplerden birine Lyon'a satıldı. Satılmasını bir derece hoş görmek mümkün de Lyon'a satılması olur şey değil. Son gelen haber eski CM yıldızı Fernando Cavenaghi'nin Mallorca'ya 1 yıllığına kiralandığı. İlk iki maçı yenilgiyle tamamlayıp geçen hafta PSG deplasmanında önemli ama "şanslı" bir galibiyet aldılar. PSG adına Mevlüt şanssız ve bencil bir maç çıkarmıştı. Cavenaghi'nin ayrılması üzerine CSKA Moskova'nın malı olup sağa sola kiraya verdiği geçen sezon Monaco forması giymiş Moussa Maazou 1 yıllığına kiralandı. Bunca kaybın, bunca günahın tövbesi olacak mı dersiniz?

Fenerbahçe 1-0 PAOK (1-1):

Alex!

1-0’ın rövanşında şanssız bir şekilde elendi F.Bahçe. Yine bir türlü atılamayan “gol” tüm planları tüm geceyi alt-üst etti.

İlk yarı

F.Bahçe’nin tempoyu yükseltemediği, üretken olamadığı, rakibine üstünlük kuramadığı bir 45 dakika olarak heba oldu. Niang ve Stoch ile gelen iki şut dışında elle tutulur bir yanı yoktu F.Bahçe’nin. Bazı komik hatalar, Andre Santos’un oyuna kötü başlaması. Yine topu ayağında tutan oyuncuya kendini göstermeyen, topu almaya istekli olmayan futbolcular, gelmeyen destek. Değişim yazısında belirttiğimiz gibi bunu takımda layıkıyla yapan oyuncular Emre, Stoch, Niang, Gökhan Gönül. Cristian Baroni bir maçı daha insiyafit almadan yürüyerek bitirdi. Kendisine üçüncü stoper ol direktifi verildiyse diyecek bir şey yok.

İkinci Yarı


Tempoyu yükselten, oynama isteği, konsantresi artan oyuncular bambaşka bir görüntü çizdiler özellikle ilk yarım saat. Takımın arzulu görüntüsü taraftarın da ateşlenmesine sebep oldu. Yalnız hücumda tam olarak ne yapacağını bilmez gibiydi futbolcular. Futbolda olaylar çoğunlukla spontane gelişir, fakat bazı şeyler planlıdır veya bazı spontane durumlar planların üzerinden gelişir. Geriye çekilen rakip defansı karşısında topu ayağına alan Emre, Baroni, Mehmet Topuz çoğunlukla ne yapacağını bilmez haldeydi. Tabi mecburen (ve normal olarak) oyun sürekli kanatlara taşındı. İki bekimiz de çok kötü ortalar çıkardılar maç boyunca. Takımın sağlıklı ataklar üretebilmesi için çok çalışması gerekiyor. İlk Young Boys maçında gelen goller aslında bu konuda çok ümit vermişti bize. Benzerini Antalya’da gördük. Süreklilik için ne gerekli acaba?

“Tek” forvetimiz.

Forvetin adı ne olursa olsun bu takımda en çok pozisyona giren oyuncu Alex olacaktır. Stoperlerin gözetimi arasında kalan birinin sürpriz koşu yapması muhtemel değil. F.Bahçe’nin hücum organizasyonlarında Niang ya da adı her ne olursa olsun forvet, bir duvar pası mekanizması hatta bir oyun kurucu olarak kullanılıyor. Öne çıkıp kendini gösteren Niang, kanatlara kaçıp top almak isteyen Niang. Bu esnada oyun kurucumuz nerede dersiniz? Bu sezonu Alex 15, Niang 7-8 golle falan kapatırsa kimse şaşırmasın.

Taraftar

Bütün yükün taraftara yüklenmesine kesinlikle karşı çıkan biriyim. Taraftar alsın, taraftar destek olsun, taraftar sabretsin. Bu konuya başka bir zaman değiniriz. Yalnız taraftarın da oyuncuda, yönetimde, teknik direktörde hata bulduğu gibi kendini de kontrol etmesi lazım. Stadı doldurmuş onca insanın rakibi, oyunu, hakemi baskı altına almakda büyük zaafiyetleri var. Fenerbahçe korner kazanıyor, duran top kazanıyor ateşliyici olmak, penaltı kazanılmışçasına rakibin moralini bozmak yerine gruplar Migros tribüne “Fenerbahçem benim biricik sevgilim” marşını söyletmeye çalışıyor. Oysa yaptığımız iyi bir pasta bile oyunculara alkışlarla destek vermek gerekir. Ama maça kıçını dönmüş adamların yönlendirdiği kitleler haliyle maçtan kopuk alakasız marşları ısrarlı bir şekilde 90 dakika söyleyip duruyor.

Daha vahim olan maçın içersinde sahaya sürekli maddeler atıldığı gibi golden sonra moralman çöken taraftarın özellikle uzatmanın ikinci yarısını heba etmesiydi. Rakibin istediği zaten oyunun mümkün olduğunca durması ve soğuması onlara gerek kalmadan taraftar bu işi gördü. Belki bir futbol mucizesi olacak 15 dakikada? Bunu kimse bilemez ve kimse engelleyemez. Taraftarın homurtusunu, sahaya attıklarını gören F.Bahçe’li futbolcular iyice moralsizlenerek kaybetmeyi kabul ederek geçirdiler koskoca 15 dakikayı. Yazık.

Basın!


Ne oluyor yahu? Takım çok mu kötü oynadı, elinden geleni yapmakta eksiklik mi gösterdi? İnanılmaz provakatif şeyler yazılıyor, söyleniyor. İnanamıyorum bu kadar kalitesizliklik, bayağılık. NTVSpor gibi bir medya bile cümleye “Tottenham’dan 4 yiyen Young Boys’a elenen F.Bahçe…” diye başlıyor internetten. Bu bir kıstas mıdır yani? O Young Boys üç attı ilk maç ne oldu o zaman F.Bahçe’nin değer mi yükseldi? O kadar iğrenç yazılar, o kadar iğrenç yorumlar var ki. PAOK’u Ofk Belgrad ile karıştırmaya gerek yok. Yunanistan ikincisi olarka çıktılar karşımıza. Oynandı ve uzatmalarda kaybedildi. Ercan Taner gibi “Aykut Kocaman’ın yüzde kaç kredisi kaldı sizce” gibi nahoş sorular sormaya gerek yok…

26 Ağustos 2010 Perşembe

2011 model Real Madrid


Üst (Soldan sağa): Casillas, Ramos, Khedira, Alonso, Carvalho, Ronaldo
Alt (Soldan sağa): Marcelo, Canales, Higuain, Lass Diarra, Ozil.


Güzel duruyor. Tabi bu kareye  girip çıkacak futbolcular olacak. Di Maria, Pedro Leon, iyileşince Kaka ve Pepe gibi. Mourinho, Pellegrini'den aşağı kalmayacaktır. Mourinho'nun göreve getirilmesi rekabeti ayrı bir yere taşıdı/taşıyacak bu sezon. Son olarak forza Barça diyelim de safımız belli olsun. 





PAOK'u elemek: Kolay değil imkansız da değil!






















Fenerbahçe; Şampiyonlar Ligi elemelerinde seri başı avantajını elde etmek için Ajax ve Zenit gibi takımların elenip elenmeyeceğiyle zihnen çok meşgulken, Uefa Avrupa Ligi elemelerinde kendini dezevantajlı bir skor içinde bulması manidar. Mücadeleci bir hüviyete sahip PAOK, İstanbul’a özel motivasyonuyla sahaya çıkacak. Umudumuz geldiklerinden beter gitmeleri.

1-0... Ölümlerden ölüm beğen!

Rakip, Aykut Kocaman’ın da söylediği gibi tek farklı galibiyetlerin en alasını aldı. Ellerinde kapı gibi gol yenilmeden alınan galibiyet sertifikası var. Bügun Avrupa’nın hangi şehrine giderseniz gidin geçerliliği var.  Atılacak her gol ekstra yük bindirecek takımın üstüne. Moral bozması da cabası. Ama her halükarda Fenerbahçe PAOK’u minimum 2 farkla yenmeli. İşin matematiği bu.

PAOK’un korkusu avantaj olabilir

PAOK 1-0’ın üstüne yatacaktır. Tıpkı Yunanistan’daki maçın son yarım saatinde olduğu gibi. Fenerbahçe gol yemeye müsait bir takım. Eğer PAOK skor avantajının üstüne yatma konusunda erkenci davranırsa işimiz biraz daha kolay olabilir. O zaman bizi zorlayan şey kapanan takıma gol atma sıkıntısı olur ki bu her şartta gol yememizden iyidir. Çünkü F.Bahçe gol yerse; rakip hem daha çok kapanacak hem de bizim daha çok atmak zorunda kalacağımız kısır bir döngüye girecek maç. Maç penaltılara gidene kadar deplasmanda gol atma avantajı ellerinde. Bu nedenle F.Bahçe’nin 1-0 öne geçmesi bile onların yeterince çözülmesine neden olmayacaktır. Genelde bizim futbolcularımızın girdiği “maçın ilk dakikalarında şaşkınlık” sendromunu onlar yaşarken bir gol bulmak çok şey değiştirebilir. İlk 15 dakika…

Vieirinha & İvic & Salpingidis

Fenerbahçe’nin başına bela olacak üçlü. PAOK’un bizim maç dahil attığı 5 golün sahipleri. Vieirinha en teknik adamları rolünde. Salpingidis rüzgarın oğlu piyesinin başrolü. İvic zeka küpümüz. Müslimovic Ajax maçlarında oynamamıştı, sorun hazır olmaması olabilir. Eğer ilk maçtaki gibi yine ilk onbirde olacaksa o da bizi bekleyen bitirici tehlike olacak. Salpingidis’i hiçbir şartta kaçırmamak gerekiyor. Fenerbahçe nasıl bu maçtan gol yemeden çıkacak çok merak ediyorum. İşte burada Daum’u arıyor biraz insan :)

Duran toplar, sağlı sollu ve derinlemesine ortalar!

Klasik olacak ama, evet duran toplar. Özellikle defansif oynayacak PAOK adına gol bulma fırsatları. Trabzon maçındaki faciadan sonra iki kat daha önem arzediyor. Fransa liginde henüz galibiyet alamamış Auxerre, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Zenit’i iki korner golüyle eledi dün. Es geçmeleyim.  Bununla birlikte PAOK defansı havadan toplarda, yan ortalarda hata yapıyor, naçizane görüşüm. Ajax maçı ve birkaç eski video’dan izlenimim bu. Niang boyu çok uzun olmamasına rağmen kafa toplarını alıyor, hatırlayın Yunanistan’daki maçın ikinci yarısında kaç hava topu mücadelesini kazandı? Kafa vuruşları da süpere yakın. Ben bu maçta eğer fırsat bulabilirse Niang’a bir kafa golü yazıyorum. Bu yazı da senetimiz olsun.

İlkonbir?

Klasik bir onbir olacak bu sefer, hocanın konuşmalarından çıkan bu. Volkan ve Bilica’nın oynadığını varsayarsak;

Volkan – Gökhan – A.Santos – Lugano – Bilica – Emre – Cristian – Stoch – M.Topuz – Alex – Niang

Sakatlık hariç kadronun süprizi Özer’in kendine yer bulması olur. Özer Aykut Kocaman’ın her zaman aklında bunu da unutmayalım. Bomba, Caner – A.Santos değişikliği olur ki hiç gerek yok.

Sonuç?

4-1.



25 Ağustos 2010 Çarşamba

Kontratak: Süper Lig 2nci Hafta



Bakkal amca 5 milyonluk futbolcu alabilir miyim?

Galatasaray'ın transfer etmek istediği oyuncuların bonservis bedeli için sürekli 5 milyon euro teklif etmesi kafaları karıştırdı. Ledesma, Kallstörm, Baptista ve en son Emana ilk akla gelenler. Ortada sürekli 5 milyon lafı dönünce insan merak ediyor, kulübün kaç parası var?







Avcı Spor Kulübü

Büyük "Avcı'sı" Abdullah sezonu açtı! Kayseri karşısında pek varlık gösteremeyen İBB, alışılagelmiş üzere Beşiktaş karşısında şov yaparak galibiyete uzandı. Beşiktaş'ın erken gelen İBB yenilgisi futbolseverler arasında "Belediye çakma galacticosları toplattı" esprisine de yol açtı. Avcı daha büyük avlar için Rijkaard'ın kovulmasını bekleyecek. Geçen sefer reddettiği teklifi bu sefer kaçırmayacaktır. Yeter ki Rijkaard sene sonu ayrılsın.



Beşiktaş Baba'yı alıyor!

Yılmaz Vural'ın "Quaresma ve Guti ile babamda şampiyon olur" açıklaması sonrasında gelen şok İBB yenilgisi Beşiktaşlı yöneticileri harekete geçirdi. Schuster'e yönelik "Türkiye futbolunu bilmiyor, Süper ligi hafife alıyor" eleştirilerini dikkate alan yönetim, Schuster'e yardımcı olması için "baba" ile görüşmelere başladığı ve prensipte anlaşıldığı iddia edildi!







Write the future.

 Bu başlığı ve görseli geçen hafta kullandığımı biliyorum. Ama Rijkaard'ın içinde bulunduğu durumu daha başka nasıl anlatalım? Bursa yenilgisi Taraftarın canını iyice sıktı, G.Saray şu an ligin dibine inmiş durumda. Elbet böyle kalmayacak, fakat daha pozitif oyun için yönetim ve Rijkaard birşeyler yapmazsa sol tarafta gördüğünüz fotoğraf gerçek olacak. Hıncal Uluç Adnan Sezgin operasyonunda başarılı oldu, sıra kimde dersiniz?















Top Kontrol Sanatı




Video'yu hazırlayan kişi zaten çok güzel bir başlık atmış. Top kontrolü teknik seviyesi yüksek futbolcuların elinde (ayağında?) bir sanata dönüştüğü gibi öldürücü bir silah haline de geliyor. Açılış üstad Bergkamp'tan, kapanışa doğru Zidane resitali.


Youtube ile ilgili sıkıntı yaşayanlar:

c:\WINDOWS\system32\drivers\etc\
yoluyla belirtilen klasördeki "hosts" dosyasını notepad ile açarak sonuna aşağıdaki satırları ekleyin ve kaydedip çıkın. Hepsi bu.

74.125.43.103 youtube.com
74.125.43.103 www.youtube.com
209.85.229.99 www.youtube.com
209.85.229.99 youtube.com

24 Ağustos 2010 Salı

Trabzon 3 -2 Fenerbahçe : Telafisi mümkün!



Maç Öncesi

Sezon başının en formda takımı olarak Trabzonspor gösteriliyor. Fenerbahçe Antalya karşısında yaptığı artistik başlangıcın havasını Yunanistan’da kaybetmiş durumda. Fenerbahçe’nin Trabzon’a yıllarca çaktığı çelmelerin öcü geçen sene alınmış. Ama Trabzon halkı öce doymuş değil. Zaten Türkiye’de Fenerbahçe ile maçı olanların konsantrasyonu bir başka! Düşmanın yurttan atılışı gibi bir neşe kaynağı F.Bahçe galibiyetleri.

Kocaman 11

Değişim’in onbiri yazısı hemen şuracıkta. Aykut Hoca bizi şaşırtmıyor ve Alex’in sahada içinde durmasından ziyade yanıbaşında durmasının daha hayırlı olduğunu düşünerek kulübeye alıyor. Diğer şaşırtıcı hamle Özer’in oynamasını beklediğimiz mevkide Semih’in yer alması. Kocaman için Özer 1. torbada demiştik. Ama Stoch’u da aynı kalitenin adamı olarak gördüğümüzden yokluğuyla üzüldük. Neyse ki ilk golün asist sahibi Semih erken havlu atarak yerini Stoch’a bırakıyor. Stoch ikinci golün asistini yaparken üçüncü asisti ve beraberliği Mehmet Topuz auta gönderiyor.

Medyanın gazı

Melih Şendil Trabzon gol attıkça “bu kadro çok tartışılacak” gazıyla yükleniyor. Alex yürüyor diyenler maç sonrası Alex’ci kesilmiş. Rıdvan Dilmen, Özer’in sıkça yer değiştirmesini “plansızlık” olarak addediyor. Sahaya, kadroya hakim bir Aykut Kocaman gerçeğini es geçiyorlar. Her hamle bilinçli, her hamle bitirici. 70nci dakikada kimin çıkıp kimin gireceğinin belli olduğu bir takım değil artık Fenerbahçe. Fenerbahçe değişiyor, değişmek istiyor ama medyatik kafalar başka yerde. Değişiklikler ve değişimler galibiyeti getirse “doğru olanı yaptı, ben de onu diyordum zaten”, “Aykut Hoca mükemmeldi” yorumları gelecek. Samimiyet mi dediniz?

Neden 3-2?


Çok iyi pas yapamamasına rağmen yıllardır deplasmanın yürüyen ve mahkum takımı, bu sezonun formda Trabzon’u karşısında korakor bir maç çıkardı. Kadrodaki tek yeni transfer Niang Egemen'le eşleşmiş olmanın şaşkınlığıyla oynadı. Ona sorsanız eminim Egemen’in 2 sarıdan atılması gerektiğini söyleyecektir. Sanırım zamanla alışır veya ona anlatırlar. Atılan 2 golden hariç 3 çok net gol fırsatı var. Trabzon’un bulduğu goller tam olarak felaket. Acaba bu erken goller gelmese, farzı misal skor olarak ortada dönecek bir oyunda ikinci yarıdaki aksaklıklar yaşanır mıydı?

İlk golün şanssızlığı bir yana üçüncü golde futbolun en basit kurallarından biri atlandı. Duran top organizasyonlarında her takım uzun boy avantajı elde etmek için stoperlerini hücuma gönderir. Peki Trabzon’un en uzun stoperi konumundaki Glowacki topa vururken yanında kimler var? İki takım arkadaşı! Bu biraz sorumluluk, konsantrasyon ve zeka işi. Bu futbolcuya her maç öncesi hatırlatılacak bir şey değil. Futbolun temel prensiplerinden. Hal böyle olunca böyle bir deplasmanda çıkartması zor iki gol giriyor haneye. Bundan ala neden var mı?

Stoch’un girmesi F.Bahçe’ye hareket getirdi. Ama Stoch içeri katetme olayını abartıyor. Sol çizgiden tamamen bağımsız oynamaya başladı. O kadar çok içerde durdu ki acaba Aykut Hoca onu ortaya Özer’i sola mı aldı diye düşündüm. Onun bu bağımsızlığı ikinci yarının başında Yattara’nın Santos’u ezip geçmesine de neden oldu. Bu bölümde Teofilo ve Yattara’nın kaçırdığı goller “komedi futbol” programlarının ağzına layık.

Özer daha dikkatli olmalı. Aykut Kocaman’ın onu kullanacağının aşikar olduğunu biliyoruz. Oyun kurmada, paslaşmada aceleci olmayıp doğru kararlar vermeli. Biraz da basit oynamalı. Kendini geliştirmesi takım için de çok önemli.

Trabzon iyi oynuyor. Buldukları gollerin F.Bahçe sisteminde getirdiği “doğal” disiplinizlik ile ikinci yarı 3 gol buldukları ilk yarıdan daha etkili oynadılar. 3-2 önde olmalarına rağmen 0-0 ya da gerideymişçesine hücum varyasyonlarına devam ettiler. Eğer bu futbol F.Bahçe motivasyonu olmayıp her takıma uygulanacak bir özellik olursa, buradan kimlerin kaç farklı skorla çıkacağını varın siz tahmin edin.

Kaderin ağları…

F.Bahçe’nin yakasını şanssızlık bırakmıyor. CL ön elemesinde Young Boys gibi bir takım çıkıyor, yetmiyor UEFA rakibi PAOK oluyor. Antalya maçı ile moral bulunmuşken arkasındaki rakip Trabzon oluyor. Sakatlıklar, eksiklikler ve acayip goller. Aykut Kocaman’ın başarısız görünmesi için her imkan sağlanıyor gibi. Fakat medyanın aksine taraftar homurdanmıyor, en azından benim tanıdıklarım. Aykut Kocaman ile bu takıma bir “haller” olduğunun herkes farkında… Hepimiz telafisi mümkün diye düşünüyoruz.

Son dakika notu: Niang için Egemen’le eşleşmiş olmanın şaşkınlığını yaşadığını söyledim şakayla karışık. Meğer gerçekmiş! :) Görsel almak için girdiğim kulübün sitesinde Niang’ın yaptığı açıklamanın son kısmı şöyle: “Alışmam gereken başka şey de Türk futbolu.  Bugün Türk futbolunda formadan çekmenin çok fazla olduğunu gördüm. Fransız futboluna göre farklı bir mücadele var sahada”

Yorum yok.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

KOCAMAN Değişim: Değişimin onbiri ne olacak?


Her şey önce toz bulutuydu

Sezon bittiğinde Fenerbahçe’de hasır altı edilmiş ne kadar toz toprak varsa kaçan şampiyonluğun yarattığı fırtına ile havalanmış, takımın geleceği görülmez hale gelmişti. Daum’la koparılan bağlar, takımın sportif direktör Aykut Kocaman’a teslimi ve Aykut Kocaman’ın basın toplantılarıyla dağıldı tüm toz bulutu. Ortaya F.Bahçe’nin geleceği, gelmek istedigi hedef çıktı. Takımın, taraftarın, kültürün yıllardır gelmek istediği noktaydı aslında işaret edilen. Ama ya hedefe giden ayaklar kesildi bu yolda ya da hedefin kendisinden bi haber başlar göreve getirildi.

Kocaman’ın istedikleri

Futbolda ana enstrüman toptur. Ana tema topla oynayabilmektir. Biz takımı bunun üzerine inşa edeceğiz. Bunu hızımızı, kalitemizi, bire bir ve ikiye iki oyunlarla çeşitlendirerek sağlayacağız."

Basın toplantılarında gelecekle ilgili samimi açıklamalar yapıldı. Aykut Kocaman oyunu süratlendirmek için süratli oyunculara, mücadele gücünü arttırmak için aç oyunculara ihtiyaç olduğunu anlattı. Topa sahip olan, topu arasında hızla dolaştıran, hücuma yıldırım hızında çıkan bir takım oluşturmak istediğini söyledi defalarca. Bununla birlikte makul ve doğru davranmasını da bildi Aykut Kocaman. Bu takım birinci Daum döneminden itibaren uzun bir periyotta aynı sistem ve felsefe üzerinden oynuyor. Binayı dinamitleyip yenisini yapmak için zaman ve sabır yok. Yapılması gereken temelleri yıkmadan restorasyona giderek mümkün olan en harika sonucu ortaya çıkarmak.
"Bu takım son 5 senede 1 kere şampiyon oldu"
Değişim fikrinin ana dayanağı bu cümledir. Direkten dönsün ya da dönmesin bu takım ve bu felsefe uzun süredir başarısız olmakta. Aykut Kocaman’ı buraya getiren de bu başarısızlıktır. Ortada böyle bir gerçek dururken, göreve gelen kişinin bir şeyleri değiştirmeden çorbayı aynı tasla sunması mümkün ve gerçekçi olur mu?

Bana liderini söyle sana kim olduğunu…

Takımın baskın karakteri Alex’in durağan futbolu tüm oyuna sirayet etmiş sanki. Alex’in önderliğinde Alex gibi oynayan bir Fenerbahçe! Alex gibi boş bırakıldığında coşan, deplasmanlarda, mücadele gücü yüksek maçlarda silik ve kayıp bir takım. Potansiyelini bir türlü yansıtamamış, oynasalar R.Madrid’i bile yener bunlar! dedirten bir takım.

İstekler-ihtiyaçlar

Değişimin saha içine bakan kısmını tekrar edelim: Topu ayakta tutmak, ayaklar arasında hızla dolaştırmak, bunu yaparken güzel varyasyonlar kullanıp aktif, keyifli, agresif bir futbol sergilemek.

Bu istekler;

Aktif, toplu ve topsuz alanda hareketli, topu almaya istekli/kendini gösteren, oyunu iki yönlü oynayabilen, teknik kapasitesi belli bir seviyenin üstünde oyuncularla mümkün. Ayağında topu tutan arkadaşına yakın duran, kendini gösteren futbolcuların olmadığı bir takım nasıl hızlı top dolaştırabilir?

PAOK maçını hatırlayalım. Uzakları yakın eden teknoloji demiştik maç yazısında. Heba olan koca bir ilk yarı. Gizlenen futbolcular, bir türlü pas yaparak rakibin presini kıramayan ve bu yüzden sahasına hapsolanan F.Bahçe. F.Bahçe PAOK ya da muadillerinden büyük bir takımdı ama takımdan istenenler de takımdan büyüktü. Ya Daum gibi bu gerçek kabul edilerek ona göre oynanacak ya da Kocaman gibi bu gerçeğe karşı durularak birşeyler “değişecek”.


F.Bahçe PAOK ilk yarı onbiri. Bu takım Kocaman değişime imza atabilir mi?

Eldekiler ve Gelenler

Sistemler onları hayata geçirebilecek futbolcularla oynanır. Bir diziliş belirleyip kağıt üstünde oyuncuları makul bir biçimde dağıtmak sistem oluşturmak değildir. Asıl belirleyici olan saha üstünde sergilenenlerdir. Bunun en tabii örneği G.Saray’ın içinde bulunduğu durum. Rijkaard ile devrim peşindeki G.Saray kağıt üstünde pek ala 4-3-3 dizilebilse bile sahaya “devrim” adına bir şey koyamamakta. Fenerbahçe’nin değişimi ile Galatasaray’ın devrimi arasındaki fark bu aslında. Fenerbahçe’nin aksine G.Saray restorasyonu değil binayı dinamitleme yolunu seçti.

Transfer öncesi mevcut takımda Aykut Kocaman’ın isteklerini karşılayabilecek futbolcuları CL misali derecesine göre listelersek:

1.    Torba: Emre Belezoğlu, Gökhan Gönül, Özer Hurmacı
2.    Torba: Mehmet Topuz, Andre Santos, Selçuk Şahin

Selçuk bu listede teknik yönünden eksiklerine rağmen topsuz alanda kendini göstermesi, iki yönde de elinden geldiğince aktif olmaya çalışması bakımından yer aldı. Stoperleri şimdilik işin içine katmıyoruz. Gökhan Gönül takımın ruhu konumunda. Sağ bek oynarak yaptığı bindirmeler, iki yönde başarısı, kendini sürekli boş alanda tutarak pas almayı sevmesi onu vazgeçilmez yapıyor. Özer Hurmacı birçok mevkide oynamaya uygun olduğu gibi sürekli pas için kendini gösteren, toplu ve topsuz oyunda çok hareketli, dikine futbol oynamasını seven bir futbolcu. Sol açık oyuncusu olmamasına rağmen PAOK maçında “sol açık” Caner’in yerine girerek oyuna getirdiği dinamizmi hatırlayın. Aceleci olmayı bırakı doğru kararlar verdiğinde çok daha iyi olacak. Mehmet Topuz istekli ama taktik bilgisi, oyun okuma sıkıntıları var. Andre Santos’un muhteşem olmasının önündeki tek engel kendisi. 2.torbanın adamı olmasa belki F.Bahçe’nin de adamı olmazdı böyle de bir gerçek var.

Takıma Aykut Kocaman’ın isteği doğrultusunda 3 transfer yapıldı. Bu isimler isteklerden ortaya çıkan ihtiyaçlara göre belirlendi, geçmişte alışık olduğumuz gibi yönetimin hoyratça başına buyruk yaptığı transferlerden olmadılar. Gelen iki oyuncu Niang ve Stoch birinci torbanın adamı olduklarını hem geçmiş kariyer verileriyle hem de F.Bahçe forması altında gösterdiler. Niang adına 45 dakikalık PAOK performansı sanırım izleyenlere yeterli olmuştur, görüşlerimiz PAOK maçı yazısında. Dia için sadece Young Boys maçıyla bir değerlendirme yapmak güç, en kötü ikinci torbanın oyuncusu olduğunu söylemek ise değil. Stoch ve Dia’nın beraber oynadıkları ikinci Y.Boys maçında defansif zaafiyetleri olduğunu gördük. Bu aslında her şeyi mahvetmeye yeten bir zaafiyet. Antalya maçında bu alanda olumlu gelişmeler gözlemlediğimiz Stoch, doğu bloku insanı olarak bunu aşabilecek mental altyapıya sahip. Afrikalı Fransız Dia içinse bir şey demek güç. Son haliyle takım şöyle şekilleniyor:

1.    Torba: Emre Belezoğlu, Gökhan Gönül, Özer Hurmacı, Mamadou Niang, Miroslav Stoch
2.    Torba: Mehmet Topuz, Andre Santos, Selçuk Şahin, Issiar Dia

Mantık bu oyunculara ilkonbirde yer vermeyi emrediyor. O zaman Aykut Kocaman’ın felsefesinden yola çıkarak mevcut oyunculardan ideal onbirimizi oluşturalım:


Değişimin ideal onbiri

İdeal onbiri oluştururken yabancı sınırlamasından hiç bahsetmedik. Ortaya çıkan yabancı sınırlaması esas alınarak zorla oluşturulan bir onbir değil, ihtiyaçlardan yola çıkılarak kurulan bir onbir. Özellikle deplasmanda ev sahibi takımlara acı çektirmesi kağıt üstünde muhtemel bir takım. Orta üçlü hareketli ve değişerek oynamaya müsait. Oyunun defansif yönüne etkileri aslında hücum gücünü de arttıran bir özellik. Cristian tipi yarı sahayı geçmeyen bir adama ihtiyaç yok. Berbaber çıkıp beraber dönmeye uygun bir üçlü. Tek oyuncuya bağlı kalmamak ve mevki rotasyonu markajı da kıran bir özellik. Atak futbol benimseneceği zaman defansın önde kurulması şart, pas trafiğini ve baskıyı arttıracağı gibi orta oyuncuların metrelerce koşup erken yorulmalarını da engelleyek. Bununla birlikte skor avantajını sağladıktan sonra kontra-atak için de uygun bir onbir. Defans çizgisi geride, orta üçlüde Özer mevkisindeki oyuncu dışında hücuma katkının az olduğu, topun hızla kanatlara oynandığı bir oyun. Bursaspor’u anımsattı mı? Hareketli orta sahamız Stoch ve Dia tarafından gelecek defansif zaafiyetlerin de önünü biraz kesecektir, tıpkı Young Boys maçının ikinci yarısında Aykut Kocaman’ın uyguladığı gibi.



Alex gerçeği

Kim ne derse desin Alex’i bu takımdan tek kalemde silemezsiniz. Onun yedek kulübesinde oturduğu her dakika sorun kapısının ardına kadar açık olması demektir. Twitter’dan yazar, sitesinden yazar, basın yazar, taraftar yazar. Ali yazar Aykut bozamaz :) Young Boys maçında oyundan alınması çok doğru ve cesurca bir hamleydi. Acaba bozamaz dediğimiz Aykut hoca, tahmin ettiğimizden daha mı cesur?

Bununla birlikte kaptanın bu takıma verdikleri de ortada. Son sezonunda ayrılacak olan Alex, oynamak ve değişime katkıda bulunmak için hiç değilse oyunun hücum yönünde toplu ve topsuz olarak aktif halde olması gerek. Daha fazlası değil.


Alex onbiri

Alex onbirimizde mecburen yabancı sınırlamasına takılıyoruz. Eğer defanstan ödün vermeyeceksek Dia takımdan kesilmek zorunda. İç saha maçları için ideal olabilir aslında. Söz konusu Alex olunca onu forvete daha yakın konumlandırmak zorundayız, bu ortadaki ikilinin oyunu çok daha fazla göbekte ve tek yönlü oynamasına da yolaçıyor. Özer fazla cesur bir hamle olursa yerini Selçuk alabilir. Ama bu değişim takımın Daum’un onbirinden transferce biraz üstün bir görüntüye bürünmesine neden olur. Emre daha defansif kalmak şartıyla Özer’in göbekte oynaması iç saha için sorun olmayabilir.


Gelecek

Alınabilecek kötü skorlar Aykut Kocaman’ın değişimi hızlandırmasına ve isimlere tolerans göstermemesine neden olacaktır. Ama işler iyi giderse ve şu an için normal şartlarda F.Bahçe Emre-Topuz orta ikilisi Alex-Niang hücum hattı Dia-Stoch açık oyuncularıyla oynayacak. Bilica yabancı sınırlamasına takılarak kesik yiyecek. Bu haliyle de şampiyonluğa oynayacaktır Fenerbahçe, belki istenilen futbol tamamen sahada sergilenemeyecek ama özellikle transferlerin ve Aykut Kocaman’ın pozitif etkisiyle geçtiğimiz sezonlardan çok daha iyi olacaktır.


Her şeye rağmen muhtemel onbir

Tabi bu Aykut Kocaman'ın vaadettiklerine gönülden bağlı futbolsever ve taraftarlar için yeterli olmayacak. Bu ideal onbir kurgusu ikinci Young Boys maçında çökmüş ve Kocaman Alex'i oyundan almak zorunda kalmıştı. O gün Stoch kırmızı kart görmese ve toparlanan takım turu geçse bugün işler daha kolay olabilirdi. Sadece kadro kalitesi bazı zaafiyetleri örtmeye yetmiyor.

Aykut Kocaman

Aykut Kocaman ne istediğini biliyor, istediklerini elde etmek için ne yapması gerektiğini biliyor ve yapmak için gerekli cesarete sahip. Futbolcu olduğu günlerde F.Bahçe adına verdikleriyle camiada oluşturduğu sevgi, taraftarın bu görevde de onun kayıtsız şartsız yanında olmasını sağladı. Yine de Fenerbahçe bu, sabırdan yoksun. Bir şeyler değişecekse iyi görüntüler verilmeli, böylelikle değişimin sancılı sürecinde çıkacak çatlak seslerin biraz önü kesilmeli. Ben kendi adıma Aykut Kocaman'a güveniyoruz ve sonsuz destekliyorum.

Galatasaray - Bursaspor 0-2



3 puandan öte

Bu gecenin merak edilenleri geçen senenin şampiyonu Bursaspor’un İstanbul deplasmanından nasıl bir skor ve futbolla döneceği ve G.Saray’ın kötü gidişini durdurup durduramayacağıydı. Bursa süper kupa mücadelesinde Trabzon karşısında sahadan silinince kafalarda bir “Acaba?” sorusu oluştu ve iç sahada alınan Konya galibiyeti bu sorunun silinmesi için yeterli değildi. Büyük takımlar için tam tersi yönde hareket edilir. G.Saray’ın her maçından önce “bu sefer olabilir” düşüncesinde taraftar ve futbol kamuoyu.

Sağlık Ekibi?

G.Saray artan sakatlık ve sakatlık sürelerini gözönüne alarak A.Gücü sağlık personelini transfer etti. Fakat bununla beraber takımın hasta görüntüsünü çözmek için bir transfer yapılamadı. Taktiğin ve felsefenin hekimi Rijkaard ve Neeskens. Eğer ilerde takım bu sakatlıktan kurtulamazsa yönetim sezon içinde ikinci kez “sağlık ekibi” transfer etmek zorunda kalabilir.

Komik Goller

G.Saray her maçında komik, hata dolu goller yemeye devam ediyor. Bursaspor’un ilk golünde Volkan Şen’in önünde tam 3 adam ve orta yapabileceği alanda sadece Sercan varken gelişti herşey. Orta da yapıldı, gol de atıldı. İkinci gol onca net poızisyonun kaçırılması ya da kurtarılmasından sonra yine komik bir ayaktan sekme operasyonuyla geldi. Futbolcular fiziken güçsüz oldukları gibi alınan skorların da etkisiyle manen de güçsüz kaldılar. Hata yapmayalım endişesi işlerin her zaman kötü gitmesine yol açmıştır, ve yapılan her hata moralleri daha da bozar. Oysa özgüven sahibi kimse yaptığı hatanın üstünde durmadan hayatına devam eder. G.Saray futbolcuları taktiksel, fiziksel ya da “her neyse” bir sancı yaşadığı gibi pskilojik bir buhranın da içinde bulunuyor.

Yetersizlik

Bu konu her yerde dillendirildiği için kısaca geçmek istiyorum. G.Saray’ın “atan-tutan” ben seni kombinasyonundan çok orta saha transferlerine ihtiyacı var. Rijkaard’ın açıkladığı gibi Türkiye ligi mücadeleci diye Cana’yı almak mücadele yönünden eksik doneler sunmayan Ayhan-Barış-M.Sarp üçlüsüne haksızlıktır. O yabancı hakkı ve paralar daha yaratıcı isimlere, farzı misal adı geçti diye söylüyorum Kallstörm tipi oyunculara yatırılmalıydı. Üstelik elinde Elano varken bu beyhude arayış neden?

Bursaspor

Bursa oyunu defansif mantaliteyle oynayan hücumu kontra atak düzeyinde düşünen bir takım. Bunu düşünmek için haklı üç nedenleri var en azından: Volkan Şen, Sercan ve Ozan İpek. Bugün özellikle Volkan önderliğinde bu güçlerini kullanıp biraz da şans ile maçı galip tamamladılar.

Volkan Şen büyüktür Kazım Kazım

Romanya ile oynanan hazırlık maçında milli takım kadrosunda yer almayan Volkan, Hiddink’in Süper Lig maçlarını izlemesiyle düşünülmeye başlayacaktır sanırım. Parmark ısırtıyor.

Yine de

Bursaspor güzel takım oyunun, hocasının istediği mantalitenin hakkını verirken tüm dezavantaj ve buhranlarına rağmen G.Saray maçı çevirebilecek pozisyonları bulmadı değil. Kullanılan onca kornerde kendilerine rakip olan takımlar kadar şanslı değillerdi. Golcü Baros neden sürekli yedekte oturtulduğunun hikayesini yazdı bu gece. Onun yazısına imzayı taraftar koydu maç bitiminde… Baros hazır değil, Rijkaard hazır değil taraftar hiç değil!

22 Ağustos 2010 Pazar

Aston Villa İdmanyurdu!

Carroll Newcastle'ın yeni Shearer'ı olacak mı?


Geçmişte büyük sempati ve sevgi beslediğim, Premier Lig'de bir numaralı takımım olan Newcastle lige geri dönüşünün kutlamasını yaptı bugün. İlk maçını şu yazıda incelediğimiz Aston Villa'dan umutluydum açıkcası. Championship'ten yüklesen Newcastle'ın eski şaşalı kadrolarının yanında silik kalan bir onbir var sahada. Geçen sene ligde 17 gol atan Andy Carroll belki gelecekte Shearer rolünü üstlenecek bir yıldız olabilir. Yazık ki onun attığı üç golü de göremedim!



Maçın ikinci yarısı izleyemediğim için oyunla ilgili fazla kelam etmek istemiyorum. Aston Villa ilk maçta olduğu gibi aşırı hücumcu bir kadroyla çıktı maça. West Ham maçı için kadrolarında bir Cristian bir Cana yok ama yine de çok iyi kotardılar demiştim. Ama herkes Antalyaspor değil, karşınıza İBB gibi takımlarda çıkabiliyor. Man City'ye transfer olan Milner yerine Ireland var sahada değişik olarak. Ireland-Petrov-Downing-Albrighton orta dörtlüsü haliyle biraz yumuşak kaldılar. Buna karşılık Newcastle hırçın Alan Smith ve Joey Barton'la kurdu göbeğini.



Maçın kırılma anı tabiki oyunun hemen başında kazanılan penatlıyı disiplinsiz ve sorumsuzca kullanan Carew'in kaçırmasıydı. Lüzumsuz yere topa Allah ne verdiyse asılan Carew penaltıyı kaçırarak çöküşü başlatacak dominoyu devirdi. Maç pek öyle altıya doğru gider gibi durmuyordu aslında. Villa topa daha çok sahip olan takımdı. Ama goller bir anda yağmur gibi gelerek şemsiyesiz yakalanan Villa'yı bozguna uğrattı.


Martin O'Neill'in yerine şimdilik "geçici" görevde bulunan Kevin McDonald ilk maçtaki güzel açılışı sürdürebilse gelecekte Villa menajeri olarak kalmasının kapılarını sonuna kadar açmış olabilirdi belki. Fakat bu ağır yenilgi ikinci haftasına girilen Premier Lig'in üçüncü 6-0'lık skoruydu. İşte Premier Lig bu?!

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Pique ve Fabregas



Nou Camp'tan alınmış harika bir görüntü. Fakat bu kadar adam (Fabregas dahil!) Nou Camp'ta ne maçı izliyorlar bulamadım. Fotoğrafta Zlatan, Puyol ve Gio Bronckhorst'u seçebildim. Var mı arttıran?

20 Ağustos 2010 Cuma

PAOK - Fenerbahçe 1-0


PAOK’un ateşli taraftarı, sıcak Yunanistan akşamı.

Teknik olarak F.Bahçe’nin gerisinde bir ekip olduğunu ilk 15 dakikada belli eden PAOK, farkı bol pres ve mücadele gücüyle kapattı. Karşısında “Antalya otobanını” bulamayan F.Bahçe ise oyun kurmakta son yıllarda her deplasmanda olduğu gibi sıkıntı yaşadı. Yine de şanssız yenilen gol dışında maç ortada dönmeye aday gözüküyordu. Hızlı kullanılan bir serbest vuruş neticesinde savaşçı Gökhan Gönül’ün çizgiden çıkardığı pozisyon dışında üretken olmakta zorlanan PAOK elenmek istiyordu da bizimkiler yanaşmıyordu sanki.

Uzakları yakın eden teknoloji?

İşte Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan şey. Top kanatlara ulaştığında, ya da stoperlerin ayağındayken diğer futbolcuların toptan uzak ve durağan halde bulunmaları, oyun kurma sıkıntısının ana nedeni. Emre sakat olunca orta ikilide bitkisel hayattaki Cristian ve bitkisel teknikteki Selçuk ile yapılamayan top alışverişleri. Cristian kesinlikle kendini ayağında top bulunduran arkadaşına göstermiyor, top kendiyken de ahım şahım ileri oynamıyor. Selçuk hiç değilse daha istekli, kafasını uzatıp top almakta. Ama o da belli bir kapasite dahilinde oynuyor. Emre’nin takımdaki asıl faydası çok koşup mücadele etmesi değil topu ayağında tutan her kim olursa olsun ona yakın durarak hızlı paslaşmaya yardım etmesi. Sahada bunu yapmaya istekli bir Mehmet Topuz’u gördük o kadar. Koca ilk yarının F.Bahçe adına heba edilmesinin tek nedeni budur. Aykut Kocaman’ın rüyası bol pas yapan takım bu şartlarda asla oluşmaz. Bol pas yapan takım, pas alıp pas vermeye istekli oyuncularla yapılır. Hareketli oyuncularla… Bugün ilk onbirde Stoch ve Özer’in olması oyun kurmak adına çok şey değiştirirdi F.Bahçe’de. İkinci devre oyuna giren Niang bu eksikliği giderecek bir transfer olduğunu gösterdi bizlere.

İlk onbir, değişiklikler, Aykut Kocaman.

Sayın Aykut Kocaman’ı futbolcuyken idol olarak görürdük, teknik direktörlük kariyerinde her maç daha da sevmeye başlıyorum. Young Boys maçının devre arasında Alex’i çıkartarak gönlümde taht kurmuştu, bugün zamanlaması harika değişiklikler ile imparatorluk! Eksikler gözönüne alındığında ideal bir ilk onbir ile başladı maça F.Bahçe. Ben Niang’ı devre arasında sokmaz diye düşünüyordum. Selçuk ya da Cristian – Özer Hurmacı değişikliğinin yukarıda belirttiğimiz hastalığa iyi gelebileceğini düşünüyordum. Oyuna girdiği andaki Özer profilini hatırlayalım: Sürekli kendini gösterip ayağına top alan, çevik hareketlerle ayağındaki topu tekrar oyuna sokan bir Özer. Sol kanatta oynamak için yetersiz gözüken Caner’le değiştirmekten yana kullandı hakkını. Ki çok doğru bir karardı çok doğru bir zamandı. 10 kişi kalan rakibe karşı ağzımdan “Aslında alex fuzuli duruyor şu an iki forvete dönebiliriz” dediğim anda spiker Gökhan Ünal değişikliğine işaret etti. Aykut hoca benden de yaman çıktı. Selçuk’u alarak daha da ofansif düşündüğünü belli eti. Yapılan hamleler gol bulmaya yetmemiş olabilir, hiç değilse şampiyonluk maçında forveti forvetle değiştiren hoca figürü çizmedi Aykut Kocaman.




Olmaya forvet cihanda bir devre Niang gibi.


Oyuna girip ilk faulunu aldığında arkadaşıma “ister misin sakatlanıp 5 ay oynayamasın” diye bir kelam ettim. Değişmesi gerek işaretlerinin yapıldığı sakatlıkta ise şom ağzıma lanet ediyordum ki Niang sahada kaldı. Tek devrede bi adam göklere çıkarılır mı? Çıkarılır. Tek top ezmeden, belki bir çoğunuzun hatırlamadığı tek pas hatası ile tamamladı devreyi. Kısa boyuyla kafa toplarını aldı, omzuyla pas verdi, kendini gösterip ayağına top aldı. Güiza üstüne yaptığım bir forvet transferi bu takımı %40 güçlendirir yorumunun nişanı oldu Niang. Ligimize hoş geldi.

Alex. Ve biraz da Semih.

Alex… Muhteşem futbol zekası, iyi halli teknik. Alex adına söylenen koşsa R.Madrid’de oynardı sözü klişe olabilir ama kesinlikle baskı alınıp duvara asılacak cinsten doğru. Özellikle her deplasman maçında olduğu gibi defansın arasında kayıp, kendini gösterip top almaktan uzak. Bir–iki metre top sürmeye yanaşmayan, ilk omuz omuza şarjda kendini yerde bulan Alex. Söylemiştim, tekrar söylüyorum bir izleyen olarak Alex’ten en büyük beklentim sürekli topla buluşması. Bunun için yapması gereken şey topsuz oyunda hareketli olmak. Hiç değilse oyunun sıkıştığı, pas trafiğinin köprü gişelerinde yığıldığı anlarda hareketlenmeli Alex. Hiç değilse bu kadar.

Semih Şentürk’ü göklere çıkararak neden oynamıyor diye popülist açıklamalar buyuranlar Semih’in belli bir kapasiteyle oynadığını görmeliler artık. Eğer onlar göremiyorsa Niang ileride gösterecektir. Semih gerektiği yerde sahne alarak yine gönlümüzün Semih’i olmaya devam edecek, ilk onbirin Semih’i değil.

Siz buna avantajlı skor mu diyorsunuz?

Bazı internet medyası ve yorumcularda F.Bahçe avantajlı skorla döndü havası hakim. Deplasmanda atılamayan golün acısı geçmişte defalarca tadıldı oysa ki. PAOK için teknik açıdan gerimizde dedik, fakat en kötü bir korner, bir başa göte çarpan gol atmaktan uzak bir takım değil. Kadıköy’de yenilecek tek gol F.Bahçe’nin 3 gol atmasını gerektirecek. Atabilir mi? Atabilir. Young Boys maçında atamadı ama.

Olumlu yönler.

Evvela Aykut Kocaman. Ne istediğini biliyor, istediğini elde etmek için ne yapması gerektiğini biliyor ve yapması gerekeni yapıyor.

Niang. Topla başarılı, topsuz alanda hareketli. Öksürüğe tutulan hücum organizasyonlarının pastili olacak. Bir nefes sıhhat.

Mehmet Topuz. Formunu yükseltti, kapasitesi belli ama topu almaktan korkmayan görüntüsüyle bir Aykut Kocaman takımı oyuncusu.

Özer Hurmacı. İster Alex’i ister Cristian’ı kesecek değere sahip. Sürekli topu ayağına istiyor, kendini gösteriyor. Acele etmeden oyun kurmaya başlarsa, yani doğru kararlar verirse muhteşem olabilir.