30 Ekim 2010 Cumartesi

Sol Campbell sonsuzluğa kayıyor! (Video)




Olay İngilizlerin gruplardan elendiği meşhur Hırvatistan maçından sanırım. Video'nun ingilizce başlığı çok güzel: "Never ending sliding tackle". Bir efsaneye göre Campbell için hala kayıyor diyorlar. Bilmiyorum artık :)

Youtube videolarını izleyemeyenler sağ bölümde yer alan açıklamayı uygulasın.




Bursa kalesi sallandı, yıkılmadı!

Volkan Şen F.Bahçe'de beyler!

Ne zaman bir Bursa maçı izlesem Bursa bu sefer yenilecek gibi gelir, nasıl oluyorsa sonunda Bursa galiptir. Yani futbol 90 dakika ve sonunda Bursaspor’un galip geldiği bir oyundur diyesim geliyor. Özellikle ilk yarı itibariyle yine bu duyguya kapıldığım maç yine bir şekilde Bursaspor’un “bana kalırsa” kazancıyla sonuçlandı. Bu maçla birlikte Fenerbahçe tüm “rakipleriyle” oynamış oldu. Şu an ki puan sıralamasını baz alarak rakipler listesine Kayserispor’u da dahil edersek 5 maçtan üç beraberlikle sadece “3” puan aldılar. Aslında matematiksel olarak bir felaket bu. Ama maçlara derinlemesine nüfuz ettiğimizde garip bir Trabzon yenilgisi, aşırı şanssız Beşiktaş beraberliği, ve bugünkü maçı görüyoruz. Yani işler biraz yolunda gitse bu istatistik değişmez miydi?

Bugün Dia’nın sahada olmayışını kazanç olarak görüyorum. Çünkü Mehmet Topuz hücumda üçüncü orta saha elemanı oluyor(koridor Gökhan’a kalıyor), savunmada ikinci bek. Dia, Stoch, Alex, Niang dörtlüsünün takım savunmasında tedavisi zor yaralar açtığını konuşuyoruz hep. Bu sakatlık bu deplasman için hayırlara vesile olmuştur. Fakat Topuz’un teknik yetersizliği insanı çıldırtacak düzeyde. İkinci yarıda Semih’in tek pasında defansın arasına girişi var, topu öyle kötü kontrol ediyor ki normal şartlarda kaleciyi karşısına almasına gereken pozisyonda köşe direğini karşısına alıyor! Direğin üstünü yalayan bir başka şutu da birini de kaleye sok be adam dedirtiyor adama :)

Caner özveriyle, samimiyetle oynuyor kızamıyorum yazmıştım. Ama taa Rusya’lara giden bir adam bu kadar mı dengesiz olur. FM tabiriyle Balanced -2! Andre Santos’a bulaşan Kazım Kazım gribi acilen tedavi edilerek (bünyesi müsait bu hastalığa) Brezilya Milli Takımı sol bekine vermeli formayı.

Alex’i uzun zamandır böyle gören oldu mu? İlk yarı belli etti kendini zaten. Hücumda biraz hareketli oldu mu Fenerbahçe’ye kan geliyor tabiri caizse. Belki bu blogda yaptığımız eleştiriler canına tak demiştir kaptanın :) Her maç bunu yap Alex, bu takımı şampiyon yap ben de hayatımda ilk defa birisi için havalanına gideyim. (Uğurlamaya ;) )

Stoch canımı sıkmaya başladı. Yaşı itibariyle mental kalite yerlerde geziniyor. Kendini gösterme çabası had safhada. Bazen tadı kaçıyor bu işin. Dünya kupasında Slovakya maçını izlerken de dikkatimi çekmişti. Sürekli top istiyor, gelmedi mi hayıflanıyordu arkadaşlarına. Biraz olgunluk iyi gelecektir diyorum. 1989 doğumlu ne de olsa.

Neredeyse en büyük silahı duran top olan bir takıma ceza sahası çevresinde bu kadar faul yapılır mı? Bu kadar korner attırılır mı? İlk yarının sonu ve ikinci yarının başıyla başlayan Bursaspor ve duran topları resitali eninde sonunda bir gol çıkaracaktı ve çıkardı da. Fenerbahçeli futbolcular bir faul yapıyor, bir kornere vuruyor. Yani amiyane bir tabirle ellerinden geleni yaptılar.

Aykut Kocaman maç Rus ruletine döndü bir yerden sonra dedi. Tabi maçı bu şablona çeviren kendisi olduğunu biliyor. Sadece kazanmayı düşündük dedi Kocaman. Layıkıyla gösterdiler bunu. İkinci yarı 46-65 arası maç Bursaspor’daydı. Hatta golden sonra ufak bir dağılma süreci yaşandı. Özellikle 71. Dakikada gelen Santos değişikliği ile rulet başladı. Bu Bursaspor’un da işine geldi tabi. Sercan’ın pozisyonlarıyla övünen Bursa, bu süreç içersinde Fenerbahçe’de Yobo’nun orta yuvarlağında ilersinde rakibe bastığı gerçeğini unutuyor. Sercan’ın girdiği pozisyonlar F.Bahçe oyun planını soktuğu riskli halin yan etkileridir. Madalya verilece bir yanı yok…

Melih Gümüşbıçak’tan hepimiz bıktık değil mi? Sercan gol kaçırmış olabilir. Fenerbahçe’nin sahada yaptığı her şeyi görmezden gelerek bugün F.Bahçe buradan bir puan alıyorsa kaleci Volkan’a dua etmeli (dua dememiş olabilir sayesinde demiş de sayabiliriz) gibi yorumları iyice sıkıcı olmaya başladı. Niang’ın golünü beğenmez, hakemin tercihlerini beğenmez (Fenerbahçe’ye yakın bulur!), aşağılık bir oyun oynanmış gibi her şeyi kaleciye bağlar. Sağlam bir uyarıyı hakediyor haşmetmeab.

Şu maçın berabere bitmesine Kasımpaşa bile sevinmiştir.

7 maç 19 puan… :)




25 Ekim 2010 Pazartesi

1-2-3 Yobo yetmez 4-5-6 olsun!


Etiket değeri bu kadar yüksek bir maçtan sonra söze Yobo ile başlamak ya da kendi sahasında Galatasaray ile karşılaşan Fenerbahçe’de jeneriklere Yobo’nun adını yazmak biraz dokunaklı. Maçın hemen başında Lugano’yu alt edip gollük vuruşu çizgiden çıkarılan Pino’yu durdurabilecek, durdurabilmiş yegane adamdı Yobo. Öncelikle Yobo’nun hakkı Yobo’ya diyerek kendisini tebrik edelim, Fenerbahçe forması altında uzun yıllar mücadele etmesini temenni edelim.

Hagi’nin devresi

Sakatlıklar ve sonuçlar neticesinde kaos halindeki G.Saray Kadıköy’e gelirse nasıl oynar? Rakibin oyununu bozmaya oynar. Üç savaşçı orta saha, Elano ve Misimovic’ten kurulmuş olsa bile (yumuşak) iki kanat oyuncusu ve dörtlü defans. Önde baskı, pres. Ve forvette kullanılabilecek tek makul tercih olarak hızlı Pino. Bugün Fenerbahçe’nin savunma ikilisi Lugano ve Bilica’dan mütevellit olsa Lig Tv tarafından maçın adamı seçilen Pino daha bir göklere, arş-ı alaya çıkarılabilirdi muhtemelen.

Forvet karakterli Dia ve Stoch oynadığı zaman (normal olarak Niang’ı da işin içine katarak) Alex tercihinin F.Bahçe’nin takım savunmasını felç ettiğini söyleyip duruyoruz. Semih oynadığı zaman dahi bu ikilinin varlığı Konyaspor gibi bir takımı bile “tehlikeli” hale çeviriyor. Bu bakımdan Konya karşısına Özer’le çıkıyor Aykut Kocaman. Fakat G.Saray’ın takım kadrosu ve şablonu eline ulaştığı halde bu yumuşak takımı tercih ediyor. Alex ayağına top almıyor arkadaşlar. 100 defa tekrar etmek istiyorum: ALEX AYAĞINA TOP ALMIYOR!



İlk yarı boyunca oyunu Yobo kuruyor. Yobo Emre’ye, arkasından Cana-Mustafa ikilisinden birinden baskı gören Emre tekrar Yobo’ya, Yobo Caner’e, Elano ve Pino’nun presini yiyen Caner tekrar Yobo’ya… Bu baskı yapan ve gören grubun arkasında orta yuvarlak boyunca kocaman bir boşluk var. İlk yarıdaki kısırlığın yegane sebebi, Hagi’nin planının bu derece tutmasının gerekçesi bana kalırsa budur. Fenerbahçe oyun kuramadı, 35 pas yaparak gol atmayı bırakın 5-6 pası bulamadı! Benim Alex mevkisinde oynayan futbolcudan beklentim; oyun içinde mümkün olduğunca kendini göstermesi, topsuz alanda hareketli olması, orta saha pas trafiğini yönetmesi ve takımı atağa kaldırmasıdır. Tekrar olacak belki, benim için bu pozisyonun ağa babası Sneijder. Fenerbahçe transfer etsn diye değil örnek olsun diye söylüyorum :)

Kocaman’ın devresi

Basın toplantısında mealen şöyle diyor Aykut Hoca: Mevcut durumu düzeltmek için (Hagi’nin planının işe yaradığını o da kabul ediyor) birinci seçenek oyuncu değişiklikleriyle oyuna müdahele etmek, ikinci seçenek mevcut oyuncularla daha fazlasını yapmaya çalışmak. İkincisini tercih ettim dedi, haliyle hepimiz gördük bunu. Ben Aykut Kocaman’dan ilk seçeneği kullanmasını isterdim, istedim. Gerçekten de bir kıpırdanma oldu Fenerbahçe’de. Ama yine basın toplantısından Aykut Kocaman’ın ifadesiyle yetersiz ve kısır bir kıpırdanma oldu bu. Oyuncu değişiklikleriyle müdahale edildi oyuna. Alex çıktı. Fenerbahçe 70 dakikada rakibi üstünde sağlayamadığı etkinliği bu değişiklik sonrasında yaşadı biraz. Fakat etkisiz Misimovic ve yorgun Elano’yu oyundan alan G.Saray yetenek açısından kıt, direnç açısından yüksek bir onbirle Fenerbahçe’ye gol şansı tanımadı. Kocaman’ın devresi de böylelikle bitti.

Stad & Taraftar

F.Bahçe’nin acilen bu kadar kalabalık bir kitleyi coşturabilecek bir lidere, bir gruba, adı her neyse bir şeye ihtiyacı var. Burada Aziz Yıldırım’a taraftar gruplarını küstürdüğü veya 52bin kişilik stadı VIP locasına çevirdiği için eleştiri yapanlar olacaktır ve bu gece itibariyle hak veriyorum kendilerine. Devre arasında bile Telekom şarkıları, Avea şarkıları çalıyor. Sucu Fener, alarmcı Fener derken stada sesli reklam almaya da başladık! Yalnız takımın mahkum ve etkisiz oyununun da sinirleri bozduğu, insanlarda neşe namına bir şey bırakmadığını da unutmayalım. Aynı görüntü Beşiktaş maçında atılan golden sonra değişmiş, stad bayram yerine dönmüştü. Bugün F.Bahçe erken bir gol atabilseydi, anonsçu arkadaşın “Haydi Fener haydi Fener haydiii!” diye utanç verici müdahalesi gerekmeyecekti.

Maç Sonu


Bu maç böylece bitti. G.Saray açısından bir nefeslenme vesilesi oldu bir puan. Fenerbahçe için berabere biten –üzücü olsa bile- bir derbi sadece. İki takım açısından bu sene yegane önemli şey şampiyon olabilmek.




20 Ekim 2010 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi 3ncü hafta ilk gün

Şampiyonlar Ligi


E Grubu

Bayern Münih 3-2 CFR Cluj
Çizgi filmlerde Coyote’nin Road Runner karşısında akıl almaz şansızlıklar neticesinde bir türlü başarılı olamayışı gibi Cluj, Münih deplasmanında 1-0 öne geçtiği mücadelede kendi kalesine 3 gol atarak şanssızlık destanına yeni bir yaprak ekledi adeta. Üçüncü gol Mario Gomez’in belki ama kendi kalelerine atmaktan daha beter bir gol. Almanya’da iki gol atıyorsun ve bu şekilde yeniliyorsun :) Bayern için grubun geçen hafta sonlandığını söylemiştim erken öten horoz misali, bu “şanslı” galibiyet bu hükmü iyice kuvvetlendirdi.

Roma 1-3 Basel
Roma Şampiyonlar Ligi gruplarından nasıl çıkamam diye düşünüp bu maçta yenilmeye karar vermiş olmalı. Geçen Münih maçını da boş geçmeyen Frei grup aşamasındaki ikinci golünü atmış oldu takımını 1-0 öne geçirirken. Roma’nın hakkı Roma’ya son dakikaya kadar 2-1 giden maçı çevirmek için hayli uğraşmışlar. Basel adına ikinci golü atan 21 yaşındaki bek Inkoom, Maicon’u anımsattı bana ne yalan söyliim!


F Grubu

Spartak Moskova 0-2 Chelsea
İlk iki maçını kazanan iki takımın mücadelesinde Chelsea marka gücünü ortaya koyarak çıktı Rusya deplasmanından. Zhirkov’un füzesi ve bu sene Şampiyonlar Ligi’nde dördüncü golünü atan Anelka işi bitirdi.

Marsilya 1-0 Zilina
Kendi sahasında S.Moskova’ya şanssız bir şekilde yenildikten sonra Marsilya için bu maçı ve özellikle Moskova deplasmanındaki maçı kazanmaktan başka çare yok gruplardan çıkabilmek için. İlk yarı gol için yüklenip ikinci yarının başında golü bulduktan sonra maç sakata gelmesin mantığında devam ettiler. Zaten Niang’ın satışı solak birinin sol elinin kesilmesi gibi bir etki yarattı Marsilya’da. Pek bir sükse yapan Gignac ve Remy ise henüz 1 Niang etmekten çok uzak kaldılar.


G Grubu

Real Madrid 2-0 AC Milan
Gecenin maçı ben internette yayın alabilmek için için uğraşırken bitti. İlk 15 dakikada 2 gol bulan R.Madrid, Milan takımının da gol atmaya pek hevesli görünmemesiyle maçı bu şekilde bitirdi. Cristiano Ronaldo’nun frikikten gelen ilk golünde barajın hali bir İtalyan takımı adına, Milan adına utanç verici. Mourinho yıllardır çeyrek final bile göremeyen Real Madrid için umut kaynağı adeta.

Ajax 2-1 Auxerre
Zenit’i pis bir şekilde eleyen Auxerre için bu seviye biraz fazla. İlk golde De Zeeuw’un füzesi bir yana ikinci golde takım halinde güzel bir organizasyon izletti Ajax bizlere. Belki de gecenin en güzel golü. Sarı kartı olduğu halde “Tanrının eli” Maradona’ya özenen Oliech, sahada 5 hakem senenin de 2010 olduğunu unutmuş olmalı :) Ajax Auxerre’i Fransa’da yenebilirse Milan ile İtalya’da ikincilik maçına çıkabilir.


H Grubu

Arsenal 5-1 Shaktar Donetsk
Arsenal de yakaladımı affetmiyor! Koskoca Lucescu’nun takımı, Ukrayna ligini domine eden Shaktar beş golle uğurlandı Londra topraklarından. İnsafsız Arsenel Braga’yı da 6 golle uğurlamıştı Emirates’den. Shaktar adına takımın tek golünü atan Eduardo’nun Arsenal taraftarlarınca alkışlanması hoş bir hareket olarak geceye damgasını vurdu.

Braga 2-0 Partizan
Geçen maçta evinde Shaktar’dan üç gol yerken belki 10 gol kaçıran Braga dişine göre rakip buldu bu sefer. Yavaş yavaş Şampiyonlar Ligi havasına ısınıyor olabilirler. Güzel bir frikik golünden sonra meydanı Partizan’a bırakmış olmaları bu maçı kazanamazsak Uefa da yalan olur psikolojisinden ibarettir büyük ihtimal. Elemelerin sürpriz takımı hiç değilse üçüncü olarak Uefa’ya gitmeyi hakediyor zaten.




19 Ekim 2010 Salı

Dev maça doğru: Real Madrid - AC Milan


Süper Lig bu hafta bol gollü ve keyifli geçmişken hemen ardında Şampiyonlar Ligi'nde böyle bir maça kavuşmak  futbolseverin bayramı gibi bir şey. Mourinho'nun basın toplantısından alınmış fotoğrafında yüzüne yansımış kibirden de anlayabileceğimiz gibi bu maçı kazanacağını biliyor, ya da bunu hararetle istiyor.


Milan tarafıyla başlayalım. Milan'ın yeni teknik direktörü daha klasik daha iddiasız: "Real karşısında çılgın bir atak futbolu oynamayacağız, çok zor bir maç olacak hiç hata yapmamamız gerekiyor" cinsinden konuşmalar. Mourinho sizin ciğerinizi ezberlemiştir Mr. Allegri, bu maç için daha fazlasını verseniz iyi olur. Ayrıca hazır İspanya'ya gelmişken Guardiola'ya sallamadan gitmek istemeyen Ibrahimovic (ki Marca gazetesi ona bu imkanı sunmaktan asla geri durmaz) bizim ülkemizde Rijkaard özelinde sıkça yankı bulan "Barcelona'yı babamda şampiyon yapar" ekseninde başladığı sözlerinde "Barcelona'nın en büyük avantajı oyuncuların antremanda bile birbirlerine üstünlük taslamaması" cümlesine de yer vermesi bu kulüpten neden kovulduğunun cevabı aslında. Ama sanırım Ibra henüz fark edememiş.


Madrid tarafının kumandanı Mourinho evvela Ibrahimovic'e iade-i ziyarette bulunarak başlıyor sözlerine. "Bir adama karşı değil bir takıma karşı oynuyoruz ama Ibrahimovic farklıdır diyor." Aslında gizliden gizliye Milan takım olgusunu silip, Ibrahimovic'i çıkarıyor vitrinlere. Milan'la uğraşmaktansa Ibra ile uğraşmak daha kolay. İşe yarar ya da yaramaz adam çalışıyor :) "İspanya gerçek Ibra'yı bilmiyor, ben bilirim ben bilirim" şeklinde devam ediyor Barış Manço ezgisiyle.


"Bu 75nci Şampiyonlar Ligi maçım olacak, benim için çok özel değil. Kazanırsak da ertesi gün çarşamba, kaybedersek de" şeklinde felsefeye bir yerinden bulaşmış ama ilk on sayfasında bırakmış izlenimi uyandıran bir laf eden sevgili Mourinho işin özünde doğru söylemekle beraber pek manasız bir çıkış yapmış diyebiliriz. Maçın tansiyonunu mu düşürmek istiyor, yoksa demin Ibra'yı yüceltmesi gibi rakibi iyice küçümsemeye mi çalışıyor yoksa Fatih Terim tarzı boş mu konuşuyor bu adam? Ben karar veremedim.


Haşmetmeabın gider ayak Allegri için "Avrupa şampiyonuyla, şampiyonada üçüncü maçına çıkan biri arasında nasıl bir rekabet olabilir ki?" mealinde bir sözü var ki benim Mou ile yıldızımı barıştırmayan tavrıdır bu.


Madrid'in kaptanı Casillas geçmişte çektiği acılardan olsa gerek hocasının aksine Ronaldinho'yu işaret ediyor. Ronaldinho için "şimdi uzaklardasın, hayallerdesin" şarkısını ithaf eden Casillas "Bütün rakipleri ondan korkardı ve onu izlemek bir zevkti. Şimdi dört yıl öncekiyle aynı futbolcu değil ama Real Madrid'de karşı oynarken motivasyonu sorunu yaşamayacaktır" diyor. Güzel bir Madrid gecesinde 3-0 yenildikleri maçta yediği golü hatırlıyor olmalı Casillas.


Maç her zamanki saatinde. Ne yazık ki şifresiz kanaldan değil D-Smart platformundan yayınlanıyor. Benim gibi D-Smart sahibi olmayanlar için internetten izleme alternatifi mümkün. Maçtan sonra görüşmek üzere.




Daum'un kirleri temizlendi artık: 1-4



# Şurası bir gerçek ki Daum'un lekeleri iyice silindi takımdan. Deplasmanda tempo yapan, uyutmayan, pozisyon bulan bir Fenerbahçe'ye hoşgeldin diyelim. Aykut Kocaman'ı sevelim, sevmeyenleri uyalarım!

# Maç öncesi yazımızda Lig Tv'den gelen haberler neticesinde muhtemel onbiri Semih-Niang kurgusuyla vermiştim. Fakat bu duruma şaşırdığımı, benim bildiğim Aykut hocanın bu maça üçlü orta saha ve Özer'le başlayacağını düşündüğümü söylemiştim. Neyse ki Lig Tv yanıldı ama Aykut Kocaman'la kurduğumuz empati beni yanıltmadı. Aslında sahaya çıkan onbir kesik yiyen Santos'u hariç tutarsak 23 Ağustos günü kaleme aldığımız Değişimin onbiri ne olacak? başlıklı yazımızda verdiğimiz onbirle aynıydı. (Grafik BURADA) Aykut Kocaman'ın tarifini verdiği değişimin ideal onbiri budur. Ayrıntılarına tekrar girmek istemiyorum blogda bu konuda iki ayrıntılı tarif mevcut. Kaderin kötü bir cilvesidir ki Özer'in sakatlığıyla yine bu kadronun sahada neler yapabileceğini göremedik. Young Boys maçının ikinci yarısında da nispeten sahada olan bu onbir o zaman da Stoch'un atılması neticesinde bozulmuştu. Çok ilginç...

# Semih'in oynaması Özer'in oynamasında daha iyi oldu diyebilirsiniz. Bu maç için katılabilirim ama uzun vadede değil. Özer oynasa ve farzı misal 2-0 kazansak takım savunması adına daha pozitif görüntüler sergileyebilirdik. Konya'nın da canı bu kadar. Bu maç için de bile sırıttı bu stil. Diziliş bir ara yine 4-2-4'e döndü. Dia ve Stoch oynarken Semih'in hatta Alex'in ilkonbirde olması facia gibi birşey. Süpriz olmadı.

# Kimse kusura bakmasın bugün takımın temposuna hızına etki eden faktörlerden biri de Alex'in olmayışıdır. (Kocaman geçelim bu konuları diyor ama ben geçmem! :)) Alex'in ayrılışından sonra o bölgeye hareketli, atletik ve teknik bir futbolcunun transferi en büyük hayalim. Bu sene elimizden kaçırdığımız Hazard gibi. (Benim için oranın babası Sneijder)

# Stoch ve Dia iki genç transfer. Stoch gol atmak için çırpınıyor, forma öpüyor; Dia eli kolu durmuyor hep duada hep serzenişte. Güleç yüzler, dinamizm. Hele şükür Fenerbahçe ya hele şükür! Eline sağlık Aykut Kocaman.

# Mehmet Topuz ne kadar iyiydi değil mi? Yalnız form düzeyinde bir istikrar problemi var. Bu maç övüp haftaya sövmek istemiyorum. Bugünkü gibi aktif, oyunun içinde kalmaya devam etsin Milli Takım oyuncusu olur.

# Caner'e kızmayın ya! diyesim geliyor. Tanımam etmem, karakterini bilemiyorum ama kaçak dövüşmüyor elinden geleni yapıyor gibi geliyor bana. Hataları olacaktır. Samimiyeti önemli.

# Trabzon deplasman, Kayseri deplasman, Beşiktaş içerde. Puan kaybedilen üç maç. Kağıt üstünde her takımın puan kaybının muhtemel olduğu maçlar. Bu maçlar harici 5'te 5 galibiyet. 21-5 gol averajı. Artık bu tabloyu zorlu maçlara da yansıtma zamanı geldi. G.Saray ve Bursa maçları bu bakımdan çok belirleyici olacak.

# Ziya Doğan zihniyetinin bu ligden ihraç edilme vakti gelmedi mi? Deri ceketiyle, mizacıyla hasmına her an kafa atacakmış gibi bir hali var. Zaten oynattığı takımlarda kafa atıyor, tekme atıyor! Utanmadan bir de Aykut Kocaman'ı şark kurnazlığı yapmakla suçlamış.

# Konya maçı böylece bitti. Maçın içine derinlemesine nüfuz eden bir yazıdan ziyade bu sefer hafif geçtik. Taraftar duygusuyla :) Görüşlerinizi bekleriz efendim.




18 Ekim 2010 Pazartesi

Konya maç öncesi: Muhtemel 11 ve görüşler

Şampiyonluğa oynayan her takım sahaya çıktığı her maçı kazanmak ister. Bugün Fenerbahçe takımının kazanmayı alışıla gelenden daha fazla istemesi gerekiyor. Bu hafta alınan sonuçlara bakıldığında birinci dereceden rakiplerin hepsi puan kaybetmiş. Şimdilik bu skorların kaymağını yemeye Trabzon başladı, biz de onu sofrada yalnız bırakacak değiliz :)


Aykut Kocaman ikinci hafta oynanan Trabzon maçına benzer bir tertiple sahaya çıkmayı düşünüyor gelen haberlere bakılırsa. Aslında beni şaşırttı bu durum. Alex’siz ilk onbirleri daima 3’lü orta saha ile düşünmüştük ya da Aykut Hoca’nın öyle planladığını düşünüyorduk. Ben Emre, M.Topuz, Özer üçlüsünden oluşan bir orta saha bekliyordum. Bu tercih Daumşinas bir diziliş gibi geldi bana. Gerçi dizilişler her hocanın elinde farklı şekillenir, haksızlık etmeyelim. İlerde Semih muhtemelen oynayacaktır Niang’ın durumu negatif olmadığı sürece Kazım Kazım yedek bekleyecektir.

Dia ve Stoch uzun bir aradan sonra (sanıyorum ikinci Young Boys maçı) ilk onbirde beraber başlayacaklar. İşte burada bir sorun çıkıyor ortaya.  Bu iki arkadaş gerçekten takım savunmasına katkı konusunda yetersiz. O zaman konuşmuştuk, Young Boys maçında F.Bahçe 4-2-4 oynar gibi kalmıştı sahada. Aykut Kocaman Trabzon maçına bu tür bir tertiple çıktığında kanatlarda Özer ve Mehmet Topuz’u kullanmıştı. Trabzon farklı, Konya farklı elbette. Ama Aykut Kocaman’ın da işaret ettiği gibi rakip sert oynayacak ve kapanacak. Biz bu ofansif meziyetleri yüksek oyuncularla Konya’yı ne kadar sahasına hapsedersek hapsedelim mutlaka kontra-atak veya duran toptan pozisyonlar vereceğiz. F.Bahçe bu tür bir kadroyla golü mümkün olduğunca erken bulsa iyi olur. Yoksa sinir bozucu bir Ziya Doğan piyesi izleyebiliriz. Ya da Young Boys maçının ikinci tekrarını. Çare defansı çok ileri çıkarmak gibi gözüküyor ama Beşiktaş ve G.Saray’ın ağzının yandığını görünce Aykut Kocaman Konya’yı üfleyerek yemek isteyecektir. Nasıl olacak bakalım göreceğiz…

Selçuk Şahin’in sakatlığında Cristian’ı kadroya almaması yine ideal bir Aykut Kocaman hareketidir. Fakat eleştirilerin iyice arttığı dönemde Cristian’ı neden hararetle savunmuştu onu anlayamadım. Yarım ağızla korusa politik yaklaşıyor diyebilirdik ama pek bi seviyor gibiydi. Yine de diyebiliriz ki Kocaman adaleti Cristian’ın başına kılıç gibi indi! Bu öyle bir adalet ki kenarda Gökay Irkavul’a güveniyor. Ve siz hala Aykut Kocaman’ı eften püften alexten sebeplerle eleştiriyorsunuz sevgili F.Bahçe’liler.




Polat abarttı: Gerekirse Rijkaard'la yatarım (KA)


G.Saray'da alınan her kötü sonuçtan sonra Rijkaard'ı koruyan açıklamalarda bulunan Adnan Polat iyice vites yükseltti. Daha önce "Rijkaard ile çalışmaya devam edeceğiz" "Rijkaard ne yapsın, herkes sakat" "Elimde olsa hemen üç yıllık sözleşme imzalarım" gibi çıkışlar yapan Adnan Polat'ın A.Gücü maçı sonrası "Ne kovması imkan olsa Rijkaard'la beraber yatarım ama ayak ayağa" dediği öğrenildi. Polat'ın hızını alamayarak yöneticilere "Yalnız yeni evli olduğu için hanımı izin vermeyecektir, yine de gelişmeleri anbean takip ediyoruz hiç olmadı beraber yaşamayı düşünüyorum Rijkaard'la" dediği kaydedildi. Adnan Polat'ın Avrupa'ya transferi konusunda "Seyrantepe'de kupa kaldırmadan bir yere gidemez" diyerek set koyduğu Arda Turan gelişmeler üzerine yakın çevresine "Başkan sırf beni göndermemek için Rijkaard'la çalışıyor" dediği öğrenildi.


Kontra Atak



Casillas R.Madrid tarihinin en çok forma giyen oyuncusu olabilecek mi?


Real Madrid gibi bir kulübün formasını 18 yaşından beri başarıyla giyen bir adam bu. Aslında kalecilik maharetleri de kulübünün etiketi kadar yüksek. Casillas şu ana kadar R.Madrid formasıyla 527 maça çıktı. Böylelikle Roberto Carlos'u yakalayıp Madrid formasını en çok giyen ilk 10 listesine adımını atmış oldu. Listenin başında 712 maçla tıpkı Casillas gibi 18 yaşından itibaren Real Madrid forması giymiş defans oyuncusu Manuel Sanchis Hontiyuelo var. Sezon başında kulüpten dramatik bir şekilde ayrılan bir diğer efsane Raul 655 maçla ikinci. Raul için rekoru kırma fırsatı kalmadı.

Fakat 29 yaşındaki Casillas için bir şans olabilir. Casillas ligde ortalama 35 maça çıkıyor ki son 2 sezon 38 maçın hepsine çıkmış. Kupa avrupa derken senede en az 45 maç forma giyebilir. Bu ortalamayla 5 sezon oynayabilirse 752 maç yapar ki rekoru rahat rahaaat kırar. Eh diyelim eline ve beline kuvvet!

Manuel Sanchís Hontiyuelo: 712 games
Raúl González: 655
Santillana: 643
Francisco Gento: 605
Fernando Hierro: 598
José Antonio Camacho: 577
Míchel: 560
Pirri: 559
Roberto Carlos: 527
Iker Casillas: 527



Batalla üçgene mi basıyor?


Cuma günü Bursaspor'un Karabükspor ile karşılaştığı mücadelede ince ara pasları ile dikkat çeken, ikinci golün asistini de güzel bir pasla yapan Batalla kameralara yakalandı! Karabüksporlu defans oyuncularının şaşkın bakışları arasında sürekli üçgene basarak takım arkadaşlarını pozisyona sokan Batalla maçın gözlemcisi Erman Koroğlu'nun da dikkatini çekti. Koroğlu'nun federasyona yazdığı raporda "üçgene basıyor" diye şikayet ettiği Batalla'nın durumu için ulaştığımız üst düzey bir TFF yetkilisi "Futbol kurallarında henüz üçgene basmakla ilgili bir kısıtlama yok, bu bakımdan elimiz kolumuz bağlı. Fakat Batalla ile ortaya çıkan boşluğu avantajımıza kullanmak için gerekli çalışmaları başlattık. Milli takım futbolcularımızın da bu sistemden faydalanmasını istiyoruz. Sabri'nin daha isabetli şultar atması için L2+Kare, Hamit'i hızlı koşturmak için L1, Tuncay'ın beceremediği çalımlar için R2'ye seri şekilde basması gibi çalışmalarımız olacak. Halkımıza Mart ayında bambaşka bir milli takım izletmek istiyoruz" diye konuştu.

Kontra Atak




Krasic Krasic ve Del Piero!



Juventus bugün kendi sahasında Lecce'yi süpürdü. Ligin süpriz lideri Lazio'dan 7 maç sonunda 5 puan fark yemeleri tabi pek iyi değil ama bu hafta kazanarak asıl rakipleri Milan ve Inter ile puan farkını 3'e sabitlemiş oldular. Inter maçını yorumlarken mevcut kadronun Juventus ismini taşımaktan uzak olduğunu söylemiştik. 4-0'lık skor aslında çok bir şey değiştirmiyor. Maçın özetlerini izlediğimizde tüm pozisyonlarda her taşın altında Krasic'i görüyoruz. Bir penaltı yaptırdı -ama gerçekten yaptırdı- ve iki golü attırdı. -ama gerçekten attırdı!-

Nedved'e sadece saç rengi mi benziyor yoksa Juventus'un yeni Nedved'i olacak mı (her halukarda sarışın olması bu benzerliği ortaya çıkaran nedendir) bilemiyorum ama Juventus için çok önemli bi futbolcu olduğu gibi sezonun formda ve üst seviye (ecnebi literatürle top class!) kanat oyuncularından biri. Fenerbahçe'nin böyle bir adamı Türkiye'ye getirme teşebbüsü çok yerinde, gerçekleşmesi imkansız olsa bile.

Maçın son golü büyük kaptan Del Piero'dan. Emektar süper yıldız rekorları alt üst etmeye devam ediyor. İtalya'nın en golcü üçüncü futbolcusu olabilmek için Inzaghi ile çekiştiğini yazmıştık. Bugün Krasic'in asistiyle attığı golle birlikte bu rekoru olmasa bile bir başka rekoru kıldı. Juventus'un efsane futbolcularından Giampiero Boniperti'nin Juventus formasıyla attığı 178 Serie A golü rekorunu elde egale etmiş oldu. Del Piero bu rekoru bu sene tarihe gömecektir.



17 Ekim 2010 Pazar

Robin van Persie'ye çocuk emanet edersen!



Aslında Robin için güzel bir gün. Yetiştiği kulüp Excelsior, stadın güney tribününe Robin van Persie adını vermiş. Açılış için yola koyuluyorlar. Yalnız çocukların denize paralel konumu içlerinden birinin de dikkatsizliğiyle kazaya dönüşüyor :)



16 Ekim 2010 Cumartesi

Beşiktaş 2-3 Manisa: Karaman Şah Schuster Mat!



Hikmet Karaman'ın oldukça iddialı olduğu ve iddiasını kanıtladığı bir maç oldu. Maçtan sonra “Bugün fark yapabiliriz” diyerek oyuncularını motive ettiğini söyledi. Karaman'ı bu kadar yüreklendiren hepimizin malumu Beşiktaş'ın önde kurulan defans çizgisi. Schuster'in sevdiğim bir yönü kadro tercihi ve taktik dizilişte esnek davranabilmesi. Yalnız bu esnekliği söz oyun felsefesine geldi  mi pek göremiyoruz. Diziliş, rakip, şartlar her ne olursa olsun aynı çizgide oynamaya çalışıyor. Daha doğrusu ortada bir oyun var, Schuster oynamıyor!


Bu maçın özelinde Beşiktaş

Bugün her zamankinden farklı bir şekilde 4-3-1-2 olarak nitelendirebileceğimiz bir dizilişle sahaya sürdü takımını. Fink merkezde ve stoperlere daha yakın konumda, Ernst sağ çizgide Hilbert'e, Necip sol çizgide İbrahim'e badi edilmişti askeri jargonla. Ernst bu işi iyi yaptı fakat Necip sola kaymak yerine çoğu zaman Ernst'e yakın oynayarak Beşiktaş'ı tek kollu, İbrahim'i de çaresiz bıraktı. Bu tür bir diziliş nispeten kanatsız göründüğü için beklerin hücuma sıkça katılmaları, hatta nerdeyse bir 3-5-2 beki gibi davranmaları gerekir. Beşiktaş'ın iki beki de hücuma fazlaca destek verdiler. Yalnız bu desteğin ve dizilişin getirdiği dezavantajları gidermek için Schuster'in bir şey yaptığını göremedik. İki bekin aynı anda hücuma çıkması ayaklarına orta çizgiye basma zorunluluğu getirilen iki stoperin çaresiz kalması demektir. Burada gayet sistemli ve mekanik bir şekilde, atak yapan kanadın ters beki pozisyonunu kaybetmemeli. Bununla beraber stoperler bu maça özel olarak rakibi daha geride karşılamalıydı. Ayrıca rakip kaleye nispeten daha yavaş bir tempoda ve bol pas yaparak hücum denemeleri yapmaya çalışmak yenilen ilk goldeki gibi hataları bertaraf etmeye yardımcı olabilir.  Bu tür bir dizilişte forvet tercihleri de ön plana çıkıyor. Bobo ve Nobre gibi iki santrafor yerine içlerinden birinin Holosko tipi kanat/forvet ile değişmesi Beşiktaşın hem takım savunmasına hem de hücum varyasyonlarının verimine etki edecektir. Nasıl mı?



Holosko gibi hakeretli ve zaten kanat/forvet oynamaya elverişli bir futbolcu bu tür bir dizilişte hem ikinci/destek forvet hem de joker kanat olarak kullanılabilir.  Grafikte topun Ernst’te olduğunu ve Beşiktaş’ın atağa kalktığını düşünelim. Hilbert sağ çizgiden hızla bindirme yapıyor. Hilbert’in boşalttığı alanı olası bir top kaybında savunabilmek için Fink bu bölgeye yakın pozisyon alıyor. Ters tarafta İbrahim Üzülmez lüzumsuz bir şekilde ileri çıkmak yerine emniyetli bir pozisyonda bekliyor. Neden lüzumsuz olduğunu söyleyeceğim. Şimdi Ernst iki şey yapabilir:

1- Topu Hilbert’e oynamak (bu maçta yaşanan Ernst-Hilbert verkaçları gibi) Bu durumda normal olarak Hilbert çizgiye inecek ve Holosko’da arka direkten hücuma destek verecek.

2- Atağın yönünü değiştirmek. Yani farzı misal Tabata veya Necip’ten biriyle hücum yönünü sol çizgiye çevirmek. Bu durumda da top Necip ile buluştuğunda Holosko çizgide bir kanat oyuncusu pozisyonunda topu alıp ceza sahasına dribling ile yüklenebilir. Veya orta. Pozisyona göre o kadarına karışmıyoruz :) Böylelikle oyun sola çevrildiğinde İbrahim Üzülmez'in de bindirme yapması ve iki stoperi orta alanda çaresiz ve bir başına bırakması gerekmiyor. Holosko ve Necip üstleniyor bu görevi. Holosko'yu savunan bek dengesiz kalıyor, Tabata Bobo'nun yanına demarke vaziyette ikinci forvet olarak giriyor. Kafamızda çok çeşitli varyasyonlar üretebiliriz. Önemli olan işin mantığı.

Aynı senaryonun tam ters kanatta cereyan ettiğini de hayal edebiliriz. Bu sefer kişiler tam tersi pozisyondan yer alacak. Böylece sadece Holosko gibi bir oyuncunun bu mantelite ile oynatılması hem takım savunmasında hem de hücum denemelerinin çeşitliliğinde artı sağlayabilir. Ama Schuster Nobre ve Bobo gibi bir tercih yaptı. Defansı inatla öne çıkardı. Necip’in sol tarafta pasif kalmasına çare üretemedi, İbrahim ve Hilbert’in her ileri çıkışında Beşiktaş korkulu rüyalar gördü. Sahada iki forvet olmasına rağmen Beşiktaş topu onlara taşımakta zorluk çekti. Yani bana göre felsefesini ve esnekliğini çok beğendiğim Schuster bu maçı kaybetti. Kazanan kim?

Hikmet Karaman: Şah ve mat

Evet hikmet Karaman bu maça çok çalışmış. Daha doğrusu oyuncularını çok çalıştırmış. Çünkü maç içinde takımına uygulattığı prensipler muhteşem buluşlar değil. Ama böyle söylememiz Hikmet Karaman’ın başarısını gölgelemez. Schuster resmen mat oldu Karaman karşısıda. Yalnız Schuster oynamıyordu! Evet Schuster oynamıyordu. Schuster’in Manisa’yı önemseyip maça dahil olmadığını anlatıyoruz satırlardır. Tabi biz Schuster’in ismine bakarak bu yorumu yapıyoruz. Yok gerçekten Schuster buysa o zaman sözü Hıncal Uluç’a vermek gerekir :)

Hakan Kutlu’dan sonra 4 maçta 3 galibiyet, galibiyetlerin ikisi Trabzon ve Beşiktaş deplasmanlarında. Olacak şey değil! Manisa maçın sonlarında girdiği stres ve ceza sahası çevresinde yaptığı acemi faullerle işini zora sokması dışında karakterli ve oturmuş bir takım görüntüsü veriyor. Isaac sağ çizgide kanat/forvet olarak kendini bulmuş. Murat Erdoğan her zaman savunduğum gibi Anadolu takımlarında çok şey değiştiren beyin görevini layıkıyla üstleniyor. Makukula, Simpson, Ömer Aysan… Hikmet Karaman’ın elinde iyi bir takım olmuş Manisa. En sırıtan isim bana göre kaleci İlker Avcıbay. Bilmem yanılıyor muyum, kendisini Süper Lig kalitesinde bir kaleci olarak görmüyorum.



12 Ekim 2010 Salı

Kaçan Gündem



Bir süredir internete zaman ayıramadığım için özellikle milli takım özelinde oluşan gündemden uzak kaldık. Kısa bir özetle kaldığımız yerden devam diyelim.

# Almanya maçı sonrası medyada, kısmen blog camiasında ve futbol severlerde ortaokul müfredatından kalma bir alışkanlık olan "Hiddink yenilince biz de yenilmiş sayıldık" felsefesinin canlandığını gördük. Yenilginin tüm sorumlusu Hiddink'ti, oysa bizim Avrupa arenasında destanlar yazan futbol takımlarımız, her kupada çeyrek finalden aşağı düşmeyen bir milli takımımız vardı. Ligimizin en değerli oyuncuları yabancılardan çıkmıyor, her sene Avrupa futboluna kuru kaysı adedince yerli futbolcu ihrac ediyorduk. Zaten maçtan önce ve maç sırasında(!) Ntvspor yorumcuları gerek kadro olsun gerek sahaya konan oyun olsun demediklerini bırakmadılar. Haklılık payı yok mu? Elbette... Ama Hiddink'e kulak verince onun söylemlerinde de haklılık payı olduğunu görüyoruz. "Dünya üçüncüsü bir takıma yenildik" diyor Hiddink ve biz kendimizi dünya birincisi sanıyoruz. 3-0 ağır yenilgi oluyor da 1-0 yenilsek hafif yenilgi mi olacaktı diye soruyor? Dünyanın her türlü şartında Almanya milli futbol takımına yenilmek şaşırtıcı bir olay değildir. Yola bunu kabul ederek çıkmak şöyle bir nefes almamızı, rahatlamamızı sağlar. Kadroda Volkan Şen ya da Mevlüt'ün olması bütün sorunları çözecek mi? G.Saray'da oynarken yüzüne bakılmayan Mehmet Topal Valencia'da oynayınca mı milli takım için farz-ı ayn oluyor? Yerine kadroda bulunan Selçuk İnan hiç mi iyi bir futbolcu değil? Bu futbolcuların (en azından Volkan ve Mevlüt) milli kadroda yer almasını bende arzuluyorum, fakat Mourinho'nun kendi için söylediği sözden yola çıkarak  "Bu ülkede 30 milyon teknik direktör var ama milli takımın hocası Hiddink!" Biraz ismine saygı duyup mevzuyu yeniden Hiddink hoca değil seviyesine çekmemek gerekir. Daha söyleyecek çok şey var ama böyle bırakalım.

Bugün Azerbaycan karşısında 1-0 olsun bizim olsun.

# Bülent Uygun Bucaspor'dan istifa edince şaşırmıştım. Yanılmıyorsam istifa kararından bir gün önce Lig Tv'de bir programa çıkmış, Buca'nın İzmir'i temsil eden bir güç olduğunu falan gevelemişti. Ani bir istifa, bir süre dinleneceğim yalanı ve Eskişehirspor'a geçiş. Üstüne bir de yapılan eleştiriler karşısında külhanbeyi tavrı, kamyon arkası beylik lafları. Prangalar bilmem neler. Neden sattın kulübünü hoca? Bunu açıklayamıyorsun. Son zamanlarda gördüğüm en ahlaksız hareketlerden biridir bu. Ben şahsım adına Bülent Uygun adının geçtiği her lahzada bunu hatırlayacak ve şahsına karşı duruşumu yaptığı bu hareketin paralelinde belirleyeceğim. Hele ki F.Bahçe'nin başına gelmek... Allah korusun!

# Gündemi meşgul eden bir başka konu Arda Turan'ın sakatlığı oldu. Ağrılarının gizlenmesi, milli takım kadrosuna seçilmesi, Emre'nin açıklamaları... Sakatlığı üzücü, onu milli takım kadrosunda görmek isterdik, tabi F.Bahçe'ye karşı oynamasını değil :) Sevdiğin kızın başkasının kolunda olması acı verir misali.



5 Ekim 2010 Salı

London Boys Band




Fotoğraf geçen seneki Wigan maçından ama bu sene de değişen bir şey yok. Drogba çalıyor; Malouda, Chelsea oynuyor. Haftasonu yine Arsenal'i mağlup ettiler. Yine diyorum çünkü bu üst üste 5nci galibiyet etti. 5 galibiyet deyip geçmemek lazım, Arsenal'in son galibiyeti 2008'in son ayına denk geliyor. Arsenal taraftarı için ne desek bilmiyorum, kupa yok, derbi yok. Arsene Wenger var ama :)



4 Ekim 2010 Pazartesi

Inter 0-0 Juventus



Juventus ve Barcelona dünyada benim için ayrı bir yeri olan, pek öyle özet görüntülerin yayınlanmadığı yıllarda gazetede çarşamba günleri çıkan Avrupa ligleri maç sonuçları ve puan durumları köşesinde görüp es kaza taraftarı olduğum takımlar. Küçüklükte kazanılan alışkanlıklar kolay bırakılmıyor :) "Fatmagülün suçu ne?" davasında başına gelenlerden sonra bir türlü toparlanamayan Juventus ligi forse etme geleneğini Inter'e bırakmış. İki takımın başında yeni hocaları. Bu maça kadar Juventus ligin en çok gol atan takımı, Inter en az yiyen. Eto'o çok formda, Juventus defansı gol yemek söz konusu olduğunda Eto'o kadar iddialı. Serie A için oldukça tempolu geçen maç bu şartlarda 0-0 bitmesi biraz süpriz oldu.

Serie A yayın hakları muallakta olduğu için maçları izleme şansımız pek yok. Juventus'u hafta içi oynanan Manchester City maçında 90 dakika izleme şansım oldu. Üstüne bu maç. Benim için hayal kırıklığı. Takımda Krasic dışında elle tutulur biri yok desek çok zalim bir yorum mu olur? Yıllanmış şöhret Del Piero'dan geriye uzaktan atılan şutlar ve frikikler kalmış. Yine de takımı sırtlıyor kaptan. Manchester City maçından sonra bu maça yedek başladı. Benitez'in kurbanı geçen sezonun parlayan ismi Milito. Tek forvet tercihi Eto'o. Ama ilk yarıda Biabiany sakatlanınca Milito forvete, Eto'o kanata geçiyor. Inter adına takımın en etkili ismi Eto'o. Ve bununla birlikte benim hayranlıkla izlediğim "on numara 10 numara" Sneijder.

Inter kesinlikle terazinin ağır basan tarafı. Juve ismi için oynuyor bir yerde. Takımın forvetleri Iaquinta ve Quagliarella. Kötü futbolcular değiller ama Juventus için yeterli bir hücum hattı değil bu. Bir zamanlar Zidane, Nedved, Viera, Emerson hatta Platinin'nin oynadığı orta saha Felipe Melo ve Aquilani'ye emanet. Şu son 2 maçı izledikten sonra Diego neden gönderildi anlam veremedim. Son maçta hat-trick yapan Krasic takımın itici gücü. Mevcut Juventus kadrosuna bakınca top ayağına gelsin istediğimiz ilk adam. Sezon başı Fenerbahçe'nin transfer etmesi bir rüyanın gerçekleşmesi olurdu.

İlk yarı Krasic ve Eto'o karşılıklı sazı ele alıp atıştılar. İkinci yarı da durum bundan pek farklı değildi. Eto'o kış olimpiyatlarında slalom yapar edasıya Juventus'lu oyuncuların arasından iki kere sıyrılırken büyüledi. İkinci yarıda Milito ve Quagliarella'nın net pozisyonları var. Maç boyunca Inter daha baskın taraf tabi. Yalnız düşene tekme atmayı beceremediler. Zaten Juventus onca kötü geçen sezona rağmen Inter'e boyun eğmiş değil. Juve bu sene şampiyonlar ligi bileti alıp seneye yeni stadda yeni transferlerle bambaşka bir hale bürünebilir. Ama bu sene onların senesi değil. Benitez ya da Ibrahimovic taş koymazsa bu sene yine Inter'in senesi.



3 Ekim 2010 Pazar

Fenerbahçe 3-0 Gençlerbirliği: Maçtan ziyade değişim ne alemde?


Trabzon deplasman, Kayseri deplasman, Beşiktaş evinde. Hocanız Mourinho olsa bile Türkiye şartlarında puan kaybı yaşamanın normal olduğu karşılaşmalar. Diğer dört maçta 12 puan, 17-4 gol averajı. Üstelik teknik direktör bu tabloyla övünmüyor, son kazandığı 3-0’lık galibiyetten sonra;

"Mutlak galibiyet için çıktığımız karşılaşmada, ilk dakikalardan itibaren çok organize olduğumuzu söyleyemeyeceğim. Ancak son derece istekli bir şekilde rakibin üzerine gittik" diyor.

25. dakikada skor tabelası 2-0’ı gösterirken Fenerbahçe bu dakikaya kadar gerçekten istekli ama organize değil. Bunda Gençlerbirliği’nin top F.Bahçe’de iken tamamen topun arkasına geçmesi 4-5-1 gibi bir diziliş alması etkili. Ben en başından beri Fenerbahçe’nin bu organizasyon problemini oyunun hücum yönünde topsuz alanda hareketsiz kalan futbolculara bağlıyorum. Değişimin onbirlerini çıkartırken transferde kazanılan ve takımda geçen sezondan yer alan “hareketli” oyuncuları listelemiştik. Emre, Gökhan, Niang, Stoch, Dia vb… Gece tekrarını izledim Rıdvan Dilmen buna “hücumda yardımlaşma” adını vermiş. Dün gecede sorun bundan başka bir şey değildi. Bu hareketsizliği tetikleyen başlıca faktörlerden biri oyuncular arasındaki mesafe. Aykut Kocaman’ın en başından beri hedef gösterdiği topa sahip olmak ve topu ayakta hızla dolaştırmanın yegane çözümü hareketli futbolcular ve oyunu dar alana sıkıştırmak, hızlı kanat oyuncularıyla oynamak. Transferler bu bakımdan çok doğru. Niang gibi forvet var. Henüz transfer olmadan Gomis ve Gyan’la birlikte Niang’tan bahsederken “31 yaşında olmasına rağmen en kötü ihtimalle F.Bahçe’de iki harika sezon geçirecektir” demiştik. 6 maçta 7 gol. Devamının geleceği belli. Kanatlar Dia, Stoch belki Kazım. Geriye Alex kalıyor. Burada Alex’i eleştirirken topa kafa sokmasını, rakibe basmasını istemedik hiçbir zaman. Topsuz alanda hareketli olması, topla çok sık buluşması tek isteğimiz. Benim bu konuda dünyadaki örneğim Sneijder’dir. Taktiksel olarak benim için dünyada ondan kelli 10 numara ya da forvet arkası yok.

Bu tür maçlar kazanılmaya devam edilecek. Özellike arzu olduğu müddetçe. Fakat her şeyi “arzudan” beklememek bazı taşları yerine oturtmak gerek. Hoca Cristian için antreman temposundan bahsetmiş. Antremanı bilmem, ne zaman ki “hareketli” bir oyun sergileyecek o zaman Selçuk’tan daha faydalı bir adam olacak. Yoksa kenarda durmaya mahkum. Adı ne olursa olsun bütün futbolcular için aynı şey geçerli. Aykut Kocaman’ın da yapması gereken şeyler var. Bu maçta dahil olmak üzere defansın hala önde kurulduğunu görmüyorum. Şart mı? Benim aklımla şart. Ben başka bir çözüm bilmiyorum. Burada eski bir yazıdan alıntı yapmak istiyorum:

…Oyuncuların hareketli olmasını isterken onların işlerini kolaylaştırmak da gerekir. Bir futbolcu oyun içinde 90 dakika aktif kalamaz. Bu süreyi uzatmak ve istenenleri kolaylaştırmak için bütün takımın birbirine yakın olması gerekir. Aralarında metrelerce mesafe bulunanan futbolcular sonuca etki edecek pas trafiğini oluşturmakta zorlanacağı gibi geniş alanda markajdan kurtulmakta da sıkıntı çeker. Ayrıca mesafenin çokluğu hareketli olma arzusundaki oyuncuların daha fazla efor sarfedip erken yorulmasına da yol açacaktır. Takımın erken yorulmasının ana nedenlerinden biri Koch gibi bir kondisyonerimiz olmamasından ziyade budur diye düşünüyorum. Bu mesafeyi daraltmanın ilk yolu defansı önde kurarak sahayı boylamasına sıkıştırmaktır.



Aykut Kocaman transfer tercihleri olsun, ilkonbir ve oyuncu tercihleri olsun, maç öncesi maç sonrası açıklamaları olsun inanılmaz doğru ve mantıklı işlere imza atıyor. Arada hatalarının olması da son derece doğal. Fenerbahçe aslında çok uzun zamandır sahip olmadığı bir teknik direktöre sahip. Bazı maçların, Avrupa arenasının kaybedilmesi mühim değil. Günlük skorlarla aldanmadan, yapılanlara, yapılmak istenenlere bakmak gerekir. Yapılmak istenen kolay şeyler değil. Ama yapıldığı takdirde Fenerbahçe’ye uzun yıllar bozulmayacak bir kimlik, bir karakter kazandıracak. Transfer sezonunda değil, normal sezonda şampiyon olan takımlar ortaya çıkacak. Ben inanıyorum, destekliyorum…



2 Ekim 2010 Cumartesi

G.Birliği öncesi: Bilica yok Kazım kadroda

Bilica'nın mutsuzluğu tavan yapmış olmalı, bu sebeple uzakta tutuluyor olabilir. Bilica mutsuz olmayı hakediyor mu? Geçen sezon çok iyi bir sezon geçirdi, bu sezona harika başladı da mı stoper transferi yapıldı acaba? Bunu bir düşünüp mutsuz olmayı haketmesi gerekiyor Bilica'nın. Hoca beni küstürdü anlayışı para etmiyor.

Geçen sezon yaşadığı sorunlar yüzünden takımdan uzaklaştırılan Kazım, Young Boys maçında gördüğü kırmızı kartla takımdan olmasa bile ilk 18'den uzaklaştırılmıştı. Bu maçta kadroda. Muhtemelen ilk onbirde başlamayacak, Stoch'un sakatlığı neticesinde Dia ya da Mehmet Topuz'a alternatif olacak. Maç skoru F.Bahçe lehine dönmezse hücum varyasyonlarında takımı tek kollu bırakan Mehmet Topuz yerine kullanabilir Aykut Kocaman.

Basında çıkan haberlere göre Santos'da kesik yemesi muhtemel isimlerden. Caner ya da Santos burada bu iki ismin performansını etkileyecek yegane isim Dia. Muhtemelen maça sol kanatta başlayacak. Defansif ödevlerini yerine getirmeyen Dia, eğer Fenerbahçe öne geçip yine geriye yaslanırsa takım savunmasında sıkıntı yaratacaktır. Ama maçın başında takımın G.Birliği kalesine yüklenmesiyle, defansın öne çıkmasıyla Dia'nın bu eksikliği törpülenebilir.

Zaten Aykut Kocaman'dan beklediğimiz takımın kararlı ve karakterli bir oyun felsefesine bürünmesidir. Kasımpaşa maçının her iki yarısında da gözlemlediğimiz dağınık görüntü düzelmediği sürece maçlar kazanılacak ve kaybedilecektir. Oysa şampiyonluk için terazinin galibiyet tarafının ağır basması gerekli. Kendisinin de şikayet ettiği bu durumu düzeltmesi için bir şeyler yapması gerekiyor. Bugün takımın topu ayağında tutmak ve hızlı oynamak adına neler yaptığını görmek için maçı izlemek gerekir. Oyuncular arası mesafe daralacak mı, takım savunması nerede kurulacak, skor avantajı sağlandıktan sonra geçen seneden gelen defansif görüntüye mi dönülecek? Galibiyet görmek istediğimiz kadar, galibiyet türküsünün hangi makamda karar kılacağını görmek de önemli.

1 Ekim 2010 Cuma

Ohh noo Karabük reyis!



Almanya'nın Mainz'ı Hannover'i varsa, İngiltere'de Blackpool, İtalya'da Chievo konuşuluyorsa bizim de Karabük'ümüz var! Geçen sezonun Bank Asya şampiyonu süper lig macerasına da hatırı sayılır bir başlangıç yaptı. Üstelik şansın yardımı ya da futbolu öldürerek değil, baya baya oynayarak.

Maçın başında gelen penaltı kararı, G.Saray karşısında erken öne geçmek Karabük'ün iştahını arttırdı belli. Hakemin penaltı kararı facia, zaten Baros ve Arda olmayınca düşkün duruma düşen Galatasaray için baştan yıkım. Hakem maç boyunca saçma kararlar vermeye devam ederek bu konuda istikrarlı bir tutum içinde olduğunu gösterdi. Maçın sonuna doğru G.Saray'ın tek gol atabilme şansı gibi gözüken karambol pozisyonları hazırlamak için çaldığı faul düdükleri de aynı oranda yanlıştı.

Karabük yapı itibariyle topla oynamak, hücum yapmak için daha uygun bir takım gibi görünüyor. Defans yapmaya çalışırken yaptıkları amatörce hareketler bunun göstergesi. Geçen senenin Bank Asya şampiyonu olarak, atak oynamaya alışkın olmaları da muhtemel. Hücum gücünün en önemli iki adamı Cernat ve Emenike. Cernat'ın gelişini Karabük'te bir CM yıldızı yazısında duyurmuştuk. Özellikle Anadolu kulüpleri için oyun kurma ve topu oyuna sokmak adına bu tür 10 numara oyuncuların artısı çok fazla. Zaten doğal olarak mücadeleci orta saha oyuncusu yetiştiren ülkemizde bu tür futbolcular fark yaratmakta ve oyuna yumuşak dokunuş yapmakta, takıma bir zeka katmakta birebir. Emenike deseniz tam Süper Lig forveti. Hatırlayın ligimizde hızı ya da sadece gücüyle başarılı olmuş, damga vurmuş forvet profillerini. Emenike hız ve güç özelliği bir arada bulunan enteresan bir adam. Takımın yarı gücü desek yeri var. Bugün Emenike'yi durdurmak için Gökhan Zan veya karşısına aldığı herhangi bir G.Saray oyuncusu zor kullanmak adına her şeyi yaptı. Hakemin genelde bu müdahalelere tahammüllü davranması da ayrı bir hata. Bu iki futbolcuyla birlikte orta sahada Tozo ve Hakan Özmert, defansta Deumi Karabük adına fark yaratan oyuncular.

Erken gelen gollerden sonra normal şartlarda Galatasaray'dan beklenen golü bulmak rakip kaleye yüklenmeleri ve ablukaya almaları. G.Saray kadro olarak eksik kaldığı zaman gücünden çok şey kaybediyor. Geçen sezondan ders almayarak kadroda Baros'a tek forvet olarak yer vermelerine ne demek gerekir? İkinci forvet tercihleri Mehmet Batdal mı olmalıydı bunu düşünsünler. G.Saray'ın gol atacak gibi olduğu ilk pozisyon 61. dakikada geldi. Burada Kerim Zengin Türk futbolcusunun klasik pozisyon bilgisi eksikliğini gözler önüne serdi. Pino'nun orta yapacağını bile bile Misimovic'in önüne geçmeyen Kerim arkada kalarak neyi önlemeyi düşündü acaba? Arka direkteki uzakta kalan oyuncuyu düşündüyse onu kapatacak bir hamlede de bulunmadı. İkinci mental eksiklik dersini Ferdi Elmas verdi. Klişe bir hareket olarak sonradan giren oyuncu bencilliğiyle çıkarmadığı pas kaleciyle karşı karşıya kalacak Emenike golünü dolayısıyla takımın üçüncü golünü engelledi. Kafayı sarıya boyamayla büyük futbolcu olunmuyor.

Bugün Karabük Galatasaray'ı hemen hemen sahadan silerek yendi. G.Saray için Baros ve Arda'nın yolunu gözlemek, Misimovic'in kendine gelmesini beklemekten başka çare yok.