3 Ekim 2010 Pazar

Fenerbahçe 3-0 Gençlerbirliği: Maçtan ziyade değişim ne alemde?


Trabzon deplasman, Kayseri deplasman, Beşiktaş evinde. Hocanız Mourinho olsa bile Türkiye şartlarında puan kaybı yaşamanın normal olduğu karşılaşmalar. Diğer dört maçta 12 puan, 17-4 gol averajı. Üstelik teknik direktör bu tabloyla övünmüyor, son kazandığı 3-0’lık galibiyetten sonra;

"Mutlak galibiyet için çıktığımız karşılaşmada, ilk dakikalardan itibaren çok organize olduğumuzu söyleyemeyeceğim. Ancak son derece istekli bir şekilde rakibin üzerine gittik" diyor.

25. dakikada skor tabelası 2-0’ı gösterirken Fenerbahçe bu dakikaya kadar gerçekten istekli ama organize değil. Bunda Gençlerbirliği’nin top F.Bahçe’de iken tamamen topun arkasına geçmesi 4-5-1 gibi bir diziliş alması etkili. Ben en başından beri Fenerbahçe’nin bu organizasyon problemini oyunun hücum yönünde topsuz alanda hareketsiz kalan futbolculara bağlıyorum. Değişimin onbirlerini çıkartırken transferde kazanılan ve takımda geçen sezondan yer alan “hareketli” oyuncuları listelemiştik. Emre, Gökhan, Niang, Stoch, Dia vb… Gece tekrarını izledim Rıdvan Dilmen buna “hücumda yardımlaşma” adını vermiş. Dün gecede sorun bundan başka bir şey değildi. Bu hareketsizliği tetikleyen başlıca faktörlerden biri oyuncular arasındaki mesafe. Aykut Kocaman’ın en başından beri hedef gösterdiği topa sahip olmak ve topu ayakta hızla dolaştırmanın yegane çözümü hareketli futbolcular ve oyunu dar alana sıkıştırmak, hızlı kanat oyuncularıyla oynamak. Transferler bu bakımdan çok doğru. Niang gibi forvet var. Henüz transfer olmadan Gomis ve Gyan’la birlikte Niang’tan bahsederken “31 yaşında olmasına rağmen en kötü ihtimalle F.Bahçe’de iki harika sezon geçirecektir” demiştik. 6 maçta 7 gol. Devamının geleceği belli. Kanatlar Dia, Stoch belki Kazım. Geriye Alex kalıyor. Burada Alex’i eleştirirken topa kafa sokmasını, rakibe basmasını istemedik hiçbir zaman. Topsuz alanda hareketli olması, topla çok sık buluşması tek isteğimiz. Benim bu konuda dünyadaki örneğim Sneijder’dir. Taktiksel olarak benim için dünyada ondan kelli 10 numara ya da forvet arkası yok.

Bu tür maçlar kazanılmaya devam edilecek. Özellike arzu olduğu müddetçe. Fakat her şeyi “arzudan” beklememek bazı taşları yerine oturtmak gerek. Hoca Cristian için antreman temposundan bahsetmiş. Antremanı bilmem, ne zaman ki “hareketli” bir oyun sergileyecek o zaman Selçuk’tan daha faydalı bir adam olacak. Yoksa kenarda durmaya mahkum. Adı ne olursa olsun bütün futbolcular için aynı şey geçerli. Aykut Kocaman’ın da yapması gereken şeyler var. Bu maçta dahil olmak üzere defansın hala önde kurulduğunu görmüyorum. Şart mı? Benim aklımla şart. Ben başka bir çözüm bilmiyorum. Burada eski bir yazıdan alıntı yapmak istiyorum:

…Oyuncuların hareketli olmasını isterken onların işlerini kolaylaştırmak da gerekir. Bir futbolcu oyun içinde 90 dakika aktif kalamaz. Bu süreyi uzatmak ve istenenleri kolaylaştırmak için bütün takımın birbirine yakın olması gerekir. Aralarında metrelerce mesafe bulunanan futbolcular sonuca etki edecek pas trafiğini oluşturmakta zorlanacağı gibi geniş alanda markajdan kurtulmakta da sıkıntı çeker. Ayrıca mesafenin çokluğu hareketli olma arzusundaki oyuncuların daha fazla efor sarfedip erken yorulmasına da yol açacaktır. Takımın erken yorulmasının ana nedenlerinden biri Koch gibi bir kondisyonerimiz olmamasından ziyade budur diye düşünüyorum. Bu mesafeyi daraltmanın ilk yolu defansı önde kurarak sahayı boylamasına sıkıştırmaktır.



Aykut Kocaman transfer tercihleri olsun, ilkonbir ve oyuncu tercihleri olsun, maç öncesi maç sonrası açıklamaları olsun inanılmaz doğru ve mantıklı işlere imza atıyor. Arada hatalarının olması da son derece doğal. Fenerbahçe aslında çok uzun zamandır sahip olmadığı bir teknik direktöre sahip. Bazı maçların, Avrupa arenasının kaybedilmesi mühim değil. Günlük skorlarla aldanmadan, yapılanlara, yapılmak istenenlere bakmak gerekir. Yapılmak istenen kolay şeyler değil. Ama yapıldığı takdirde Fenerbahçe’ye uzun yıllar bozulmayacak bir kimlik, bir karakter kazandıracak. Transfer sezonunda değil, normal sezonda şampiyon olan takımlar ortaya çıkacak. Ben inanıyorum, destekliyorum…



3 yorum:

Sıradanbirblog dedi ki...

Bu yazınızı kaç kişi okumuş bilmiyorum. Ama bir kaç saat içinde spor basınındaki tüm yazıları okumuş olacağım, ve bu seviyede bir maç yazısı okumayı bekliyorum. Merak ediyorum. Yazılarınıza gösterilen alakadan memnunmusunuz. Bu konuda bana cevap vermek arzu edermisiniz.
Kolay gelsin. Sevgiler.
Not:Tüm facebook listeme göndereceğim.

nassoi dedi ki...

Hep merak ederdim basan mücadele eden bir fener olabilir mi diye ,ben yaptım olacak! demesini bekliyorum Aykut Hocanın :)

Erdem dedi ki...

@sıradan biri

teşekkür ederim övgünüz için. yazılara gösterilen alakanın ciddiyetini pek kestiremiyoruz. genelde ziyaretçiler yorum yapmamayı seçiyorlar. bu yüzden beğenilir/begenilmez bir şey diyemiyorum. eğer gerçekten iyi bir şeyler yaparsak zamanla daha katılımcı bir okuyucu kitlesi oluşacaktır.

@nassoi

Değil mi Alex'in bile 2-3 faulu var :) Tabi bunu görenler kim demiş Alex basmıyor diye yaygaraya başlamış hemen.

Valla dediğim gibi arzu işi sakat. Bu arzu Aykut hocadan kaynaklı olur, kendileri hırs yapmış olur, öyle Fatih Terim gazıyla olmaz bu işler. Bi sene yarı final oynarsın bi sene kupaya katılamazsın. Görüntü olumlu ama bence tamamlanmış değil. Bu mücadeleyi tetikleyen Aykut Hocanın yaptığı güzel bi şey var: Oynamazsanız, oynayamazsınız mesajı. Bunu da ayrı bi yazı konusu yapalım :)