8 Eylül 2010 Çarşamba

Etiket yetmez Türkiye affetmez! : 3-2


İnat etmek, skoru geri çevirmek  Avrupa şampiyonasından beri oyun karakterimizi tarif etmekte kullanılabilecek tanımlar oldu. Bugün uluslararası seviye maçlarda sıklıkla yakındığımız “şanssızlık” yine yanımızdaydı ama bu sefer kardeşiyle birlikte: “şans”

Bayram’ın ilk ayağı tribünleri dolduran binlerce seyirciden geldi. Açıkcası ben bu kadar kalabalık beklemiyordum. Biletleri makul fiyatlarda ayarlayan TFF yöneticilerine tebrikler. Şükrü Saraçoğlu’nun sahada oynanan futbola etkisi aşikar. Bunra rağmen geçtiğimiz elemelerde bu stadta tek maça yer veren Fatih Terim’e selam olsun.

İlk yarı

4-3-3 kurgusuyla sahaya çıktık. Orta saha Aurelio, Selçuk İnan ve Emre’ye emanet edilmişti. Bu üçlüden hücuma en yakın olanı Emre en uzak olanı Aurelio. Aurelio’yu izlemeye izlemeye unutmuşuz. Oyunu muhteşem okuyor. Bazen adam markajında, bazen alan savunmasında, bazen sağ bek! Belki maç eksiği bulunabilir ama milli takım için mevkisinin en iyi adamlarından. Onu topsuz oyunda izlemek gerek. İleri üçlünün iki kanadı Arda ve Hamit ikilisinden Hamit ilk yarıda yok. İsmail Köybaşı Arda ile birlikte o kadar bindirme yapmışken Sabri de oyunda yok. Hamit’in kaleye sırtı dönük oynaması, adam geçmesi bunlar onun için elzem şeyler. İlk yarıdaki silik görüntüsünün 4-3-3 kanadında olmasıyla doğrudan etkisi var. Tek forvet rolünde cesuryürek Tuncay var. Kim ne derse desin bu adam gerçekten yüreğiyle oynuyor. Tek forvet için uygun adam olmasa bile üstüne basa basa söylüyorum “hiç yoktan” aldırdığı fauller ile yine de faydalı oldu ilk yarı boyunca. O mevkinin adamı olmadığını henüz maç 0-0 iken altıpas içinde vurduğu kafa vuruşuyla belli etti. Zaten belli bir teknik zaafiyeti yıllardır var, biliriz :)

Belçika savunmasını ilerde kurdu, oyunu dar alana sıkıştırdılar. Maç bazen 20-30 metre içinde oynandı. İlk yarı üretilemeyen pozisyonlarda bunun etkisi büyük. Takım halinde hareket ediyorlar, blok halinde geri blok halinde ileri. İkinci yarı hem erken gol hem kırmızı kart bu düzeni bozdu. Almanya maçında olduğu gibi Lukaku hariç tüm takım topun arkasında. Şanslı iki golleri dışında sahada yoklar. İlk yarıda buldukları yürekleri ağızlara getiren pozisyonu saymıyorum. Oyuncularının etiketleri kadar ederi olan bir takım değil Belçika. Bana kalırsa en büyük zaafiyeti Leekens. Bu kadar korkak olmamalı. Üçü hazırlık maçı olmak üzere son 5 maçlarında tek galibiyetleri hazırlık maçında 2-1'le Bulgaristan'a karşı. Bulgaristan ve bize attıkları 2şer gol dışında 3 maç golleri yok. Bize attıkları goller de ortada. Tabi biz bunun için Leekens'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bir diğeri Hazard. Hazard’ın oynamaması (son 10dk hariç) bizim adımıza muhteşem.

İkinci yarı

Selçuk İnan <-> Semih değişikliği bize 2 oyuncu daha kazandırdı. Tuncay ve Hamit. Tuncay stoperler arasında kaybolmaktan kurtuldu, Hamit kaleye sırtı dönük oynamaktan. Erken gelen gol bayram şekeri gibi tadlandırdı tribünlerin ağzını. Muhteşem bir gürültü, muhteşem bir şov başladı. Yalnız ikili orta saha ile orta alan hakimiyetini biraz kaybeder gibi olduk ki kırmızı kart ve goller peşpeşe gelerek her şeyi değiştirdi. İkinci yarıda kısa bir süre için silkinmiş görüntüsü veren Belçika’nın bu görüntüsünün ardında yatan orta sahada rakibe bırakılan alanlardı. Aurelio bu tür durumlarda stoperlerle bir oynamayı tercih ediyor ve bu tabiki orta sahanın boşalmasına neden oluyor.

Şanssızlıkla (aslında beceriksizlik!) birlikte şansın da yanımızda olduğu bir geceydi. Hemen hemen girdiğimiz her pozisyon, ya da amiyane tabirle vurduğumuz her şut kaleye girdi. Hem Hiddink hem de futbolcularımız için ikinci maçta Belçika ile karşılaşmak kötü bir fikstürdü. Ama kötü iyiye çevrildi bir şekilde. Hiddink bu iki maçla, şimdiye kadar izlediği kasetlerden 2 kat daha fazla bilgi edinmiştir milli takımımız hakkında.

Elveda 2C Hoş geldin Hiddink!

Maç öncesi yazımızda yer verdiğim, Fatih Terim’in ifadesiyle milli takıma kendi kazandırdığı 2C (coşku ve cesaret) bu takımda zaten mevcut. Terim ocağın altını daha bir körüklüyordu sadece. Hiddinkle birlikte formülüz şu: 2CO² (coşku, cesaret, organizasyon) Hem Almanya ve diğer ülkelerde hem de ülkemizde oynayan genç futbolcuları takıman monte edebildik mi bu iş olacak. Belki kupa kaldıracak bir jenerasyona sahip değiliz ama hiç değilse kupalara abone olan bir jenerasyon üretmeliyiz. Bu da kupa kaldırmanın ilk basamağıdır...

Hiç yorum yok: