13 Eylül 2010 Pazartesi

Değişimin Röntgeni: İlk 4 hafta ve sonrası


Kayseri maçının Fenerbahçe hakkında bir fikir vereceğini umuyordum. Avrupa maçlarında iyi futbol oynanamadı. İlk Young Boys maçında atılan organize goller ilham verici olmalıydı fakat oynanan berbat futbol haklı olarak üstünü örttü. İkinci Young Boys maçı da tat vermedi. PAOK maçları aynı doğrultuda yetersiz geçti. PAOK maçının ikinci yarısında “silkinen” takım silkinmek için gerekli olan enerjiyi kaslarından barındırmadığının resmini verdi mesela. Harika bir Antalya maçı ilk yarısı ve yenilgiye rağmen güzel Trabzon deplasmanı umut vericiydi. Manisa maçında geçmişten görüntüler sundu takım galibiyete rağmen. Ve bu bir iyi bir kötü (genellikle kötü) görüntünün huzurunda çıkıldı Kayseri maçına. Bu bakımdan önemli bir maçtı 3 puan kazanmaktan öte. Milli maç arasında kazanılan Sivas maçıyla ilgili pek yorum yapmayıp kazanmaya alışmak adına faydalarının altını çizmiştik. Kazanmaya alışmalıydık ama hangi felsefe ile?


Değişimin Röntgeni

Bu blogu az çok takip eden herkes Aykut Kocaman’la başlayan değişim sözcüğünün destekçisi olduğumuzu bilir. Değişim denen şeyin birçok aşaması olduğunu ve Aykut Hoca’nın bu aşamalardan etkili bir basamak olan oyuncu seçimleri konusunda hem transfer politikası olsun hem ilkonbir tercihleri olsun olumlu hareketler yaptığını düşünüyorum. Aykut Kocaman senelerdir kullanılan binanın dinamitlenmesi ve yeniden inşası yerine restorasyon ile devam edeceğinin işaretlerini vermişti ve bunda haklıydı. Binayı dinamitleyen G.Saray, tarihinin en parlak oyuncu ve teknik kadrolarından biriyle başarısız olarak ağır eleştiriler aldı ve almaya da devam ediyor. Onlar sert bir tercih yaptılar. Buna karşılık  Fenerbahçe’nin her şeyi yakıp yıkmak yerine düzeltmek ve makyajlamak için geçmişten gelen Aykut Kocaman’ın da basın toplantılarında açıklamalarına yansımış bazı haklı sebepleri vardı.

  • Geçen sezon lig ve kupa finalde kaybedilmiş
  • Uzun süredir ligin en çok pas yapan takımı ünvanı
  • Topa sahip olmada genel üstünlük
  • Başarısız sezonlarda bile ligin en golcü ya da golcü takımlarından biri olmak

Fenerbahçe’nin istatistiklerine yansımış önemli özellikler bunlar. Takımın beraberinde gelen bu artılarla birlikte geçtiğimiz sezonlardan (özellikle geçen sezon) gelen eksikliklerde vardı. Kadro bazından en önemlileri takımın yeterli kalitede ileri uç kanat oyuncularına sahip olmaması ve golcü sorunuydu. Bunun için bu sezon transferler isimlere ya da kulüp başkanının keyfi seçimlerine göre değil oyun felsefesindeki değişim ve eksikliklere göre yapıldı. En büyük eksiğimiz gibi gözüken oyunu hızlandırmak adına toplu ve topsuz alanda aktif ve hızlı futbolcular tercih edildi. Gol vuruşlarında rüştünü hesaplamış, oyun kurma yeteneği bulunan atletik bir forvet alındı. Defansı önde kurma tercihine binaen atletik ve hızlı bir stoper transfer edildi. Bununla birlikte gevşek bulunan Brezilya modeli terkedildi, sorunlu ve faydasız oyuncularla yollar ayrıldı. Buraya kadar herşey kulağa doğru ve mantıklı geliyor.


Değişim futbolcuların ayaklarında değil, kafalarda olur

Herşey akla yatkın geliyorsa sezon başından beri rayına oturmamış performans düzeyi ve Kayseri maçında iyice dibe vuran futbolun açıklaması nedir? Aykut Hoca takımın beraberinde gelen artılarına bahsettiğimiz gibi transfer hamleleriyle eklemeler yapıp olumlu sonuçlar almayı umdu. Açıkcası ona inanan biri olarak bende. Kayseri maçında sonradan oyuna giren Dia ile birlikte 5 yeni transfer sahadaydı. Bu kaleci hariç takımın %50’sinin değişmesi demek. Ve bu 5 kişi Aykut Kocaman’ın görüşleri doğrultusunda alındı. Topu ayakta tutmak, ayaklar arasında hızla dolaştırmak, bunu yaparken güzel varyasyonlar kullanıp aktif, keyifli, agresif bir futbol sergilemek isteyen Aykut Kocaman’ın. Ama değişmesi gereken en önemli şey unutuldu: Zihniyet!

Bu takım son 5 senede bir kere şampiyon oldu diyerek haklı bir görüşü ortaya koyan Aykut hocanın bu işin sadece saha içindeki oyuncuların isimlerini değiştirmekle başarılamayacağını kabullenmesi gerekir. Ben bunu bildiğine Trabzon maçındaki ilkonbirden dolayı eminim, Young Boys ve Kayseri maçlarında yaptığı oyuncu değişikliklerinden dolayı eminim. Bu takım mevcut şablonun üstüne daha kalifiye futbolcuların yerleştirilmesi ile sınıf atlayacak gibi durmuyor. Açıkcası ben kıpırdanacağını sanıyordum ve sanırım Aykut Kocaman’da öyle. Gerçi birçok maçta kaderin ağlarını ördüğü gerçeğini de es geçmeyelim. İki Young Boys maçında görülen kırmızı kartlar, ikinci PAOK maçında bir türlü kaleye girmeyen ikinci gol ve Trabzon maçında yenilen korkunç üç gol. Ama buna rağmen hamleler yeterli gelmiyorsa yapılacak şeyler olmalı ve var da.

İlk olarak topsuz alanda oyuncuların mezar taşı gibi hareketsiz kalmalarının önüne geçilmeli. Topu ayaklarda hızla dolaştırmak; topu ayağına almakta istekli, kendini takım arkadaşına gösteren oyuncularla mümkündür. Diziliş içinde kendisine verilen mevkide kamp kuran zihniyetle hızlı futbol oynanmaz. Şu an takımda bu konuda en başarılı futbolcu Stoch. Dikkat edin sol açık pozisyonunda oynamasına rağmen onu kah ortada, kah sağ çizgiye yaklaşmış görebilirsiniz. İkinci sırada kendi koridorunda inanılmaz aktif bir oyun sergileyen Gökhan Gönül geliyor. Bu ikiliye iyi niyetiyle Niang ve zaman zaman Emre yardımcı oluyor. Kaleci hariç 10 kişi içersinde 2+2 kişi yeterli olabilir mi?


Elalemin forvetleri geri dönmüyor da ne oluyor?

Temsili mevcut durum!

Temsili hayali durum! (Yabancı sınırı dikkate alınmadı)

Oyuncuların hareketli olmasını isterken onların işlerini kolaylaştırmak da gerekir. Bir futbolcu oyun içinde 90 dakika aktif kalamaz. Bu süreyi uzatmak ve istenenleri kolaylaştırmak için bütün takımın birbirine yakın olması gerekir. Aralarında metrelerce mesafe bulunanan futbolcular sonuca etki edecek pas trafiğini oluşturmakta zorlanacağı gibi geniş alanda markajdan kurtulmakta da sıkıntı çeker. Ayrıca mesafenin çokluğu hareketli olma arzusundaki oyuncuların daha fazla efor sarfedip erken yorulmasına da yol açacaktır. Takımın erken yorulmasının ana nedenlerinden biri Koch gibi bir kondisyonerimiz olmamasından ziyade budur diye düşünüyorum. Bu mesafeyi daraltmanın ilk yolu defansı önde kurarak sahayı boylamasına sıkıştırmaktır. Tek forvetli sistemlerde ileri uç kanatların çizgiye paralel kalmaları yerine daha içerde ve içeri katederek oynamaları da bir başka çözüm. Örnek bulmak isteyenler Chelsea maçlarınıda Malouda ve Anelka’nın oyun içindeki pozisyonlarına dikkat etsinler. Chelsea’nin stoperleri ve özellikle kanat bekleri o kadar oyunun içindeki sağ ve sol çizgide oynayan oyuncular mecburen ve çok doğru olarak daha içerde ve bunun bir sonucu olarak sürekli aktif bir oyun oynuyorlar. Gökhan ve Santos gibi iki hücumcu ve kaliteli beklere sahip F.Bahçe bu avantajını Chelsea gibi kullanabilir. Ama defansı geride kurmak bu beklerin metreler süren bindirmeler yapmalarına ve geri dönüşlerde sıkıntı çekmelerine neden oluyor. Dünyanın üst düzey liglerinde takımlar iki forvet tercihlerinde ya da savunmaya hiç yardım etmeyen kanat/forvet tercihlerinde defansif sıkıntılar çekmemelerinin ardında bu yatıyor. Ama biz hala Stoch geri koşmuyor, Quaresma defansa yardım etmezse İbrahim’in hali ne olur konularını tartışıyoruz. Messi, Nani, Anelka, Arshavin, Ronaldo sürekli ayağa mı kayıyor? Tuncay Şanlı gibi yerden yere mi atıyor kendini de bu takımlar takım savunmasında sıkıntı çekmiyorlar? Oyun alanını ne kadar sıkıştırırsanız oyuncuları o kadar az koşturursunuz. Gerçek bu.

Bu gerçekler neticesinde Aykut Kocaman’ın oyuncu tercihleriyle yeterli kalmayıp yapması gereken ekstra şeyler var. Değişim sözüne sadık kalacaksa daha fazla zaman kaybetmeden bunlar yapılmalı. Ve yaparken cesur davranıp hiçbir baskıya, yaptırıma ve zorunluluğa bağlı kalmamalı. Ne şiş yansın ne kebap derken aşçının işinden olmasını istemeyiz.

Alex neden oynamıyor?


Sözü bitirmeden önce Aykut Kocaman’a Alex üzerinden yapılan eleştirerele kendi perspektifimizden bir yanıt verelim. Kimse Alex’ten pres yapmasını, rakibe basmasını, hataya zorlamasını beklemiyor. Alex’ten tek istenen harika yetenekleri doğrultusunda oyunun hücum yönünde toplu ve topsuz alanda daha aktif ve hareketli olması. Aktif olmak arada sırada defans bloğundan topu alıp yanındakine vermek değildir. Benzerlik kurup Mesut Özil’e bakın o koşuyor mu diyenler R.Madrid maçlarını izlesinler. Mesut’un kaç metre top sürdüğüne, oyunu sürekli ters kanatlara veya dikine yönlendirdiğine dikkat etsinler. Alex’i en son top sürerken gördüğünüzde kaç metre ilerledi? Kayseri maçının ilk yarısında kaç kez topla buluştu ve bu topla buluşmaların arasında kaçar dakika vardı? Son 5 sezonda Alex’i sağ ya da sol çizgide topu taşırken ya da oralardaki boşluğa kaçarken kaç kere gördünüz?

5 yorum:

intune dedi ki...

Aykut'un denediği iş büyük. Onu kabul ediyorum ama olmayacak duaya amin diyor. Böyle eğitimi yetersiz yerli futbolcularla ve bu milletin futbol mentalitesi ile futbol gelebileceği yere zaten geldi. İngiltere'den 8 yiyorduk. Şimdi "Acaba kazanır mıyız ki?" diyoruz. Ezilmeyeceğimizi ise garanti görüyoruz. Olabilecek olan oldu. Şu durumda Aykut ya da Rijkaard değil bize Lucescu gider. Gittiği yere kadar da gider...
Daha fazla futbol istiyorsan önce ülke değişmeli. Teknik direktörden fazlasını istiyor o işler... Burda olmaz.

nassoi dedi ki...

Bence takımın bariz biçimde özgüven eksikliği var geçen seneden darbe alan futbolcular var özellikle brezilyalılarda ciddi sıkıntı var çıt kırıldımlar ve türkiye ligi çok sertleşti bu yüzden sezon sonu brezilyalı dönemine son vermekte yarar var,yeni dönemde ancak bu şekilde başlayabilir gerçek manada.

intune dedi ki...

Nasıl daha iyi olabilir ki? Aykut ne yapacak? Kadroyu istim üstünde tutacak yönetim sergiler, rakibe daha az pozisyon verecek defansif oyun düşünür, gol atacak ofansif oyun düşünür. Tutarsa tutar. Tutmazsa tutmaz. Olabileceği bu kadar. Daha önce tutanlar oldu. Fatih Terim, Lucescu, Zico, Mustafa Denizli falan örnektir işte. Aykut da maksimum o kadar olur. Görülmemiş bir büyük başarı falan değil bu yani. Belki de Fenerbahçe'yi üst üste şampiyon yapar. Belki bir sene de işler rast gider birkaç tur atlar falan... Sonra?
Problem Türkiye'deki futbol yapısı. Genç ve kıro bir sürü çoluk çocuk 18-20 yaşında tek bir taktiğin tek bir pozisyonundaki doğru oynama biçimini bilmeden yaradana sığınıp futbol oynuyor. Daha iyisi olsun diye uğraşan bir yönetim ya da medya hatta taraftar da yok piyasada. Kimse futbolu sevmiyor. Kazanmayı seviyorlar.
GS 4 sene şampiyon oldu, 2 sene şampiyonlar liginde gruplardan çıktı da ne oldu? Karpaty Lviv'e de elendi Trömsö'ye de...
Fenerbahçe Inter'i, Chelsea'yi yendi. Şimdi de Young Boys'a elendi. O galibiyetler FB'yi Chelsea ve Inter ile denk yapmaz. "Seneye yine yenerim bunları." diyebiliyor musun? Yoksa şaşkınlıktan kaynaklı ve huşu içinde bir zafer duygusu mu yaşıyorsun? Bir kere göreceğin bir şeyin tadına varacaksın tabii. Bi daha allah kerim....
Bu ülkede bu kadar. Ülkenin futbolu nasıl gelişecek diyorsan o tamemen başka bir konu. Gazete ve TV'larda o yok.

Erdem dedi ki...

fenerbahce oynatmak istediği diziliş için iyi bi kadrosu var. 4-2-3-1 ya da 4-3-3 oynamaya kadrosu müsait. artık bu dakikadan sonra löw olmak ancelotti olmak lazım. aykut önce tarifini verdiği değişimden sonra transfer planlamasından sınıfı geçti. transfere parantez acalım. belki kötü oynayacaklar ama özellik bakımından doğru oyuncular.

şimdi sıra takımı oynatmaya geldi. orda sınıfta kaldı. dedikleri havada kaldı. yalnız şanssız bir dönem var. bazı skorlar bazı maçlar çok şanssız döneme denk geldi. bu birinci mazeret. ikincisi takım olma olgusu. 4 yeni yabancı azbuz şey değil. Alex'in Bilica'nın Kazım'ın küsmesi sorun. Küsecekler listesinde sırada Cristian ve Santos'da var. Semih bir dargın bir barışık.

ama iyi takım olabilmenin anahtarı da başarıdan geliyo. Çok sevdiğimiz neşter tabiri gerekirse kullanılmalı. Ama aykut da kendini göstermeli artık. Sadece transfer yapacaksa sportif direktör olarak kalsaydı.

nassoi dedi ki...

türk futbolcu çıkarma konusu zaten karayan bir yana bir türlü komple sporcu çıkartamıyoruz almanlar otomobil gibi türk futbolcu çıkarırken biz izliyoruz. tabii bu sadece almanyada çok yeşillik olmasından kaynaklanmıyor :)