Bucaspor’un karışık ve dağınık durumu, Fenerbahçe’nin gol atma becerisi gözönüne alındığında fark beklentisinin doğduğu bir maçtı Fenerbahçe-Bucaspor karşılaşması. Zannediyorum ki
38nci saniyede gelen; maçın ilk, Fenerbahçe tarihinin
3000nci golü bahislerde 7+ oynayanların yüzünü fazlasıyla güldürmüştür.
Bucaspor’un savunma zaafiyetine dikkat çekerken bu maça çıkana kadar Fenerbahçe’den
3 gol daha az yemiş bir takım olduklarını unutmamak gerekir. (
13-16) Hücumda sergiledikleri başarısız hareketler geçmiş maçlarda örnekleri fazlaca bulunduğu için sürpriz olmasa gerek. Bu maça gelene kadar deplasmanlarda sadece
2 toplamda
5 gol atabilmiş Bucaspor’un Fenerbahçe kalesine 2 gol atması bir o kadar golü cömertçe harcaması Fenerbahçe adına konuşulması gereken asıl konuların başında geliyor.
Yobo – Volkan Demirel – Cristian – Aurelio
Fenerbahçe aşırı hücum mantalitesiyle oynadığı için mi çok gol buluyor ve bunun doğal bir sonucu olduğu için mi çok gol yiyor sizce? Bana kalırsa Fenerbahçe’nin fazla gol atması hücum hattında sahip olduğu futbolcuların kalitesiyle orantılı daha çok. Aykut Kocaman’la birlikte daha tempolu ve golsever bir takım yaratılmak istendiğini biliyoruz. Fakat bu kimliğe sahip olmak için takımın geçmiş senelere nazaran daha fazla defansif ödün verdiğini söyleyemeyiz. Oyuncu kalitesi ve farklı özellikler benim için birinci etken. Peki gol atma becerisinde gösterilen normal seyir iş takım savunmasına veya kabaca defansa geldiği zaman neden anormalleşiyor? Süper Ligin tam
10 takımı Fenerbahçe’den daha az gol yemiş. Geriye 7 takım kalıyor geçilen. Ligin ilk iki takımı
Bursa ve
Trabzon’un yediği toplam gol
17, Kayserispor’u da işin içine katarsak rakam 23 oluyor.
Üç takım 23, tek başına Fenerbahçe 18!
5-6 gol attıktan sonra yenilen 2 gol önemli gelmeyebilir. Fakat savunma sıkıntısı yaşamak ve gol yemeden maç bitirememek Fenerbahçe’nin bugün bu performansa rağmen ligin
4ncü sırasında yer almasının ana nedenidir.
Gaziantep maçında alınan yenilgi,
Bursaspor karşısında korunamayan skor,
Trabzon deplasmanında atılan 2 gole rağmen yenilen akıl almaz 3 gol,
Kayseri maçında rakibin sadece iki kontra atakla maçı 2-0 galip tamamlaması,
Beşiktaş maçında Buca karşısında tutan şansın tutmaması ile yenilen tek gole kurban giden 3 puan. Böyle giderse örnek listesi iyice kabaracak.
Peki iyi bir sezon geçiren
Volkan Demirel’e, geldiği günden bu yana oyun bilgisiyle güven veren
Yobo’ya, o oynamazsa Fenerbahçe kaybediyor denilen
Lugano’nun varlığına, hücum ödevlerini yerine getirirken savunmasından asla ödün vermeyen
Gökhan Gönül’e ve performansıyla olmasa bile ismiyle
Andre Santos’a rağmen bu kadar çok gol yenmesinin esrarı nedir? Eğer ilk şıkkı yani Fenerbahçe’nin aşırı hücum mantalitesiyle oynadığını elersek (ben eliyorum üst paragrafta belirttiğim üzere) geriye çözülmesi zor bir problem kalıyor.
Sorunun kaynağını Fenerbahçe orta sahasının ve hatta hücum elemanlarının
top kapma becerilerinin çok düşük olmasına bağlıyorum. Savunma dörtlüsü hariç geriye kalan oyuncuların bir zamanlar
Aurelio’nun yaptığı kadar dahi rakipten top kapamadıklarını söylesek bilmem abartmış olur muyuz? Rakibin oyununu bozmak için pres yapmak şart bunu biliyoruz.
Dia-Stoch-Alex-Cristian dörtlüsü aynı anda sahada olduğunda bu konuda eksiklik yaşadığı aşikar. Fakat bu dörtlü sahada yer almadığında da Fenerbahçe’nin yediği gol sayısında pek bir değişim olmuyor.
Fenerbahçe takım olarak topun arkasına geçerek presle rakibin oyununu bozamıyor ve kadro yapısı itibariyla bunu asla yapamayacak. Böylelikle geriye bu hastalığı çözmek için geçmişten tedavi örneği alma zorunluluğu çıkıyor. İlacın adı Aurelio desem kafi gelir mi?
Orta sahada yer aldıkları taktirde Emre ve Mehmet Topuz’un yaptığı pres ve gölge markajı top kapma aşamasında pek bir işe yaramıyor, Cristian’ı hesaba katmıyorum zaten. Bu konuda Fenerbahçe’nin şu an en elle tutulur adamı
Selçuk Şahin. O dahi yetersiz. Her ne kadar devre arasında bir transfer yapılacaksa 2 yönlü ortasaha oyuncusu alınması taraftarı olsam da mevcut durum (kadro yapısı itibariyla) Fenerbahçe’nin daha çok bir
“Top kapma” canavarına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bekleyip göreceğiz.
Alex
Tarihin
3000nci golünü Alex’in atması yaraşırdı ve çok güzel oldu. Hangi gol üç bin sayılacak bilmiyorum ama Alex işi garantilemek için 3 gol birden attı :) İşin daha güzel tarafı Bursaspor maçıyla başlayan Eskişehir maçında zirve yapan Alex’in oyununda gerçekleşen değişiklik. Bu blogu az çok takip eden herkesin Alex üzerinde yaptığımız eleştirilerin rakibe pres yapması veya ayağa kayması isteğinden çok, o mevkide bulunan oyuncunun topla daha fazla buluşması ve oyunu yönlendiren adam olması gerektiği olduğunu okumuştur. Alex’in ikinci forvet gibi stoper markajı altında kaldığında Fenerbahçe’nin futbolunun kangren olduğu örnekleriyle mevcuttu. (
Galatasaray maçı yazısına bakabilirsiniz) Beşiktaş maçında olduğu gibi topla ilk kez
18nci dakikada buluşan Alex yerine orta sahada oyun kuran Alex Fenerbahçe’nin farkıdır. Bakın
Aykut Kocaman Bucaspor maçından sonra ne diyor:
“Alex’in pozisyonu itibariyle oyun akışımızı işleten oyuncu olması, topla çok buluşması gerekiyor. Özellikle ilk yarıda topla çok buluştu ve oyunun akışında önemli bir role sahip oldu.”
Çokca bahzettik ama örnek olarak 13 Eylül ve 7 Kasım tarihinde yazdığımız yazılarda biz ne demişiz?
“Alex’ten tek istenen harika yetenekleri doğrultusunda oyunun hücum yönünde toplu ve topsuz alanda daha aktif ve hareketli olması.”
“Bu blogda dile getirdiğim, zaman zaman diğer bloglarda yorumcu olarak tartışmalara katıldığım şey buydu işte; oyunun hücum yönünde, topsuz alanda hareketli ve topla buluşmayı arzulayan bir Alex. Fenerbahçe’nin değil; bu sistemin, bu formasyonun ihtiyacıdır bu.”
Bu örneği ben demiştim edebiyatından daha çok yaptığım Alex eleştirisi üzerine beni kınayan hatta Alex’in attığı her golden sonra beni arayan arkadaşlarıma ithafen veriyorum :) Tek başına Alex yetmiyor, öyle olsaydı her sezonu şampiyon bitirmesi gerekirdi Fenerbahçe’nin.
Gökhan Gönül ve Dia
Eskişehir maçı sonrasında yazmıştık tekrar olmasın diyerek kısa tutacağım. Dia’nın varlığı Gökhan Gönül’ün hücum yönünü baltaladığı gibi genel olarak takım savunması zaafiyeti de yaratıyor. O maçtan sonra “ya Gökan Gönül ya Dia” tercihi zor bir karar diye düşünmüştüm. Aykut Kocaman bu maçta Gönül ve Topuz ikilisini tercih etti. Bu ikili sahada yer aldığında Gönül kanat oyuncusu Topuz iç orta saha gibi oynuyor. Dia ve Gönül yer aldığında Gökhan bek Dia açık oluyor klasik olarak.
Dia için şöyle bir eleştirim olacak. Evvela çok üşüyor herhalde eldiven bere kombinasyonundan vazgeçmiyor :) 20 dakika kadar sahada yer almasına karşın ekstra bir performans segilememesini yadırgıyorum. Henüz ortaya pek bir şey koymamış olmasına rağmen taraftarın kendisini benimsemiş ve sevmiş olması gerçeğine yakışmıyor bu durum. Hiç değilse 20 dakikalık süre zarfında daha agresif, daha savunmacı olması gerekir. Fakat oyuna girmesi için kenardan talimat geldiğinde bile kulübeye koşmak yerine yürüme temposunda ilerlemesi benim için can sıkıcı.
Geçen sene çok sevilen Andre Santos’un bu sene ıslıklanması ders olmalı, bizler yeni geleni hemen bağrımıza basarız fakat her sene bir yeni gelen olduğundan o bağırda kalmak için Alex olmak gerekir. Bu şekilde yedek kalıp, gol atamadı mı unutulur, seneye ıslıklanan bir Dia profili görmemiz içten bile olmaz. Bu ıslık işi de can sıkmaya başladı ya onu bir başka programa bırakalım :)
Övgüler
Bir an için derdi tasayı bırakıp ligimize
Niang adlı birinin geldiği için sevinelim.
Alex’den memnuniyet duyalım,
Stoch’un performansının gelecek için umut verici olduğunu hissedelim.
Semih Şentürk’ü alkışlayalım,
Gökay Iravul ve
Volkan Demirel’i nazardan saklayalım!