13 Aralık 2010 Pazartesi
Ankaragücü - Fenerbahçe: Oynatmamak: 2 Yürümek: 1
Galip taraftan başlayalım. Ankaragücü’nün galibiyeti ne onlar adına, ne de futbol adına bir kazanç değil. Schuster’in 60’ların futbolu beyanatına ithafen Ümit Özat’ın ligimizde senelerdir sıkılarak tekrarını gördüğümüz “kapanın, seker-düşer bir gol atarız” planı basit bir kolaycılıktan ibaret. Yaşadıkları zorlukları bu oyuna maske yapmak işin başka bir kolaylama yönü. Karşınızda Barcelona gibi allame-i cihan bir takım yok, ilk yarıda topla oynama üstünlüğünü %70 rakibe bırakacak kadar futbol adına umutsuzluğa kapılmak doğru değil! Basitçe söylemek gerekirse fiil karşılığı “oynamak” olan bir oyunun “oynamamak” üzerinden inşa edilmesi akla mantığa uygun bir hareket değil. Bu yüzdendir ki bu fikirlere tutunan insanlar gündelik galibiyetlere rağmen takımlarında tutunamazlar. Senede 2, kariyeriniz boyunca 50 takım gezersiniz, emekli olduğunuzda sizden geriye bir şey kalmaz.
Elbette şartlar zaman zaman böyle oynamayı gerektirebilir (Mourinho’nun Barcelona’ya yaptığı gibi) ama bunu alışkanlık haline getirmek, sizden güçlü her takıma karşı bu anlayışla sahaya çıkmak ne rakibinizi kısaltır ne sizi uzatır. 3 puanı kazandığı için Ankaragücü’nü iyi ilan eden zihniyet haftaya farzı misal Bandırma Belediyespor karşısında yenilen takımı kötü ilan etme hakkına sahip değildir artık. Bozuk saate günde iki kez doğruyu gösterdiği için itibar edilmez zira. Bu söylediklerim bugünkü maç üzerinden bu görüşe sıkı sıkıya bağlanmış tüm futbol adamları için, Ali’ye Veli’ye özel bir şey değil.
Fenerbahçe cephesine bakalım: Su sıfır derecede donar, Fenerbahçe’li oyuncular deplasmanda! Fenerbahçe’nin donuk futbol oynaması için kar yağışı şart değil, Katar güneşi bile futbolcuların kaynaması için yeterli ısıyı üretemeyecektir. Sezon başında “değişimden” söz eden Aykut Kocaman’ın takımının başlangıçtaki görüntüsünün aksine günbegün geçen sezonun Daum Fenerbahçe’sine evrimi, değişimin rotasından saptığının göstergesi. Orta saha oyuncularında korkunç bir durgunluk; topla oynama istekleri, oyun kurma istekleri ameliyatla geri döndürülemez bir biçimde alınmış sanki. Alex hep eleştirdiğimiz ikinci forvet mevkisinde markajın kollarında uykuda. Pas veren futbolcunun tiyatroda rolü bitmiş de sahneden çekilmiş bir oyuncu gibi yürüyerek maçı izlemesini ben Fenerbahçe’de gördüm! Oyun defanstan kurulacağı esnada topa sırtını dönen orta saha oyuncusu olarak Cristian’ı müşahede ettim! Spikerlerin“Pas verecek arkadaşını bulamadı” cümlesi bugün modern futbolda çoktan tarih oldu, fakat bizim kendimize has yüzyılımızda hala yaşıyor. Bütün Fenerbahçe’li futbolculara bizlerle paylaştıkları futbol ziyafeti için “subhanallah ibretlik bir paylaşım” mesajı atmak isterim. İbretle, hayretle izliyoruz nitekim!
Aykut Kocaman’a onu niye oyundan almadın, bunu niye sokmadın demek isterim tabi bu yazının içinde. Ama yedekte oturan Ibrahimovic’in oyuna girip bu maçı çevirmesi tıpkı Ankaragücü’nün bu anlayışla maçı kazanması gibi gelecekte yarar getirecek bir şey değildir. Futbolda istikrarlı sonuçlar ve başarılara imza atabilmek tek maçlık olumlu tercihlerden daha fazlasını gerektirir. “Bu takım son 5 sezonda 1 kere şampiyon oldu” diyen Aykut Kocaman takımı son 5 senedeki formatıyla oynatıyorsa Stoch girmiş, Alex çıkmış, maç 3-2’ye dönmüş bir şey fark etmez. Bugün benim için bu maçtan çıkan yegane sonuç an itibariyle sezon başı telaffuz edilen “Değişim” sözünün palavradan ibaret olmasıdır. Tabi “an” bu değişir, yarın ne getirir bilinmez…
Etiketler:
fenerbahçe,
maç sonrası
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder